Kİ SEYDA MOLLA SADULLAH  
 
  Seyda Molla Halil'in Hatıralarıi 28.04.2025 13:09 (UTC)
   
 
Ö N S Ö Z

Hamd, yalnız Allaha mahsustur. Salât ve selam Peygamberimiz Muhammed’e, al ve ashabının tamamı üzerine olsun.

Öğrenci ve Öğretici 0larak Şark Medreselerinde, Öğrenci olarak Suriye de ki şer-i ilimler kolejlerinde ve Mısır-Kahire El-Ezher Üniversitesinde; Okuyup, yetişip geliştikten sonra, adı geçen kurumlarda büyük hocalar yanında okuyup, eğitim gördüğümü, Türkiye Ankara’da ki Suudi Arabistan Büyük Elçiliğin de ve Ankara 11-26 Noterliklerinde Yeminli Tercüman, Taybe ve Vaha tercüme bürolarında tercüman olarak, Libya da, Özdemir İnşaat Şirketinde, teknik tercüman olarak, Diyanet İşleri Başkanlığında, Vaiz, İlçe Müftüsü ve İl Müftü Yardımcısı, görevlerinde bulunma sırasında, Ortaokul, Lise, İmam-Hatip liselerinde geçici öğretmen olarak görev yaptım. Gerek eğitimim ve gerekse görev yaptığım dönemde bulunduğum ortam ve karşılaştığım koşulları yazma gereği duydum. Bu konuyu altı başlıkta ele aldım. Bu, renkli incelemenin, Şark medreselerinde Okuyan Öğrencilerin uygulanan metotlara sonuca erişemediklerini gördüm. Bunun Üzerine bu küçük risaleyi yazdım. Bu risaleyi yazarken, konular ve yorumlarda renkliliğe ve çeşitliliğe riayet ettim. Daha önce hal tercüme olarak Türkçe olarak yazmıştım, daha sonra Arapçaya çevirerek bazı görüşler ve yorumlarla birlikte, hem Türkçe nüshasına hem de Arapça nüshasına ilaveler yaptım. Arapça nüshasıyla Türkçe nüshası arasındaki metinlerde ve kavramlarda farklılıklar vardır. Görüşler ve yorumlarda Arapça kaynaklardan istifade etmeye çalıştım. Konunun bazı teorilerini, açıklamak için ara sıra bazı örnekler verdim. Bu, risaledeki, iktibasları, öğrencinin araştırmada tavsiyeye tabi olacağı, iktibas kanuna tabi tuttum. Bu çalışma mütevazı olduğunu itiraf ediyor, bu mütevazı çalışma, söz konusu medreselerde, okuyan öğrencileri aydınlatacağı hususunu; C. Allah’tan niyaz ediyorum. 
Halil Okuyan El-Ezheri 2018


HATIRALARIM İÇİNDE ŞARK MEDRESLERİ VE ŞER-İ
KOLEJLER İLE ULEMALARIN GÖRÜŞLERİ VE YORUMLAR
Soy Kütüğüm: bizim kolumuz, Halil Okuyan, Babam Hacı Emin, Elâzığ Hüseynik (Ulu kent)’te metfun, Babası Molla Kasım Malberman da metfun, Babası molla Sadullah kurt(Tur nacik)’ta metfun, Babası Molla Halil Malberman da metfun, Babası Molla Muhammed Bazmanan da metfun. Babası Molla Ömer, babası Molla Osman, babası Molla Abdullah. Ailem Memlekette Zazaca Ki Seyde (yani Seyda gil ) diye biliniyor. Seyda hacı Fettah ve yiyenleri Şanlıurfa vaizi Molla Derviş ile kardeşi Salihin kollu, bu ikisi Molla zahirin oğullarıdır. Seyda Haci Fettah ile bililnen (Molla Abdulfettah yazıcı) ve Molla Zahir yazıcı babaları Muhammed, babası Muhammed, babası Abdulfettah, babası Mustafa, babası Ahmet babası Molla Abdullah. 2. kol bu kişide birleşiyorlar, babası Molla kasım. Buraya kadar soy kütüğümüz bilinmektedir. Soyadım Okuyan.

1.KONU: Şark Medreselerinde Tahsilim ve İlim arayışım.

16.06.1953 tarihinde Bingöl İli Solhan İlçesine bağlı Ğelebe ( Şimşir pınar) Köyü Malberman (Çıkrık) Mezrasının Yaylası olan Sopil de Zaza kökenli, Halime-Emin anne-babadan dünyaya geldim. Rumi Hesaba göre 3 Haziran da doğdum. Doğduğum da babam taş duvarla topraktan bir oda yapıyordu. Duvar ustası bir taş üzerine doğum günümü 03.06. Rumi hesaba göre yazmış, Oda biraz önce zikir ettiğim Miladi hesap tarihine denk geliyor. O, taş gençliğim yıllarına kadar duruyordu. Bununla onur duyuyordum. (Nüfustaki doğumum kaydı 10.02.1957 ) Çocukluğumun 5-6 yılı bu mezrada geçti. 1959’ un sonbaharında Bingöl’e göç ettik ve göç esnasında Kardeşim Niyazi yolda vefat etti ve dayılarımın köyü Cemalan’ da defin edildi. Bingöl’ de iken babam beni Kur’an Kursuna götürdü ve birinci gün Elif- Ba Cüzünün ilk sırası bana öğretildi. İkinci gün İkinci sıra bana öğretilmeye devam edildi. Ancak bocalamaya başladım ve bana hoca iki tokat attı ve ağlamaya başladım kursu terk ettim bir daha dönmedim. İşte şiddete dayalı öğretim metodu. Daha sonra mahalle değiştirdik evimizin yakınında kur ‘anı bilen bir kadın vardı Rahmetli anam beni oraya götürdü. Onun yanında da Kur’an okumaya başladım ve kadının şefkati ve merhameti beni okumaya ısındırdı.1961 yılının ilkbaharında ikiz iki erkek kardeşlerim dünyaya geldi ve bu ilkbaharda tekrar mezraya döndük. Birkaç ay sonra ikizlerin küçüğü Burhan vefat etti. Cenazesini amcam Molla Muhammed’in elleri üzerine taşıdığını hatırlıyorum. Malberman Mezarlığı’nda defin edildi. İlk tahsilime Şark Medreseleri metot ve usulüyle tahsilime Mezramdaki Medresede başladım. Medrese tahsiline İkamet ettiğimiz yerde Babamın amcası oğlu Molla Übeydullah Diye Bilinen, (Abdullah Okuyan) Medresesinde başladım.





Molla Halit oğlu Molla Ubeydullah Okuyan :
Babamın amcası oğlu olup. Büyük Alim, fakih, ve memleketin müftüsü Konumunda idi. Adı geçen hoca efendi Müftülükçe yapılan sınavdan sonra Solhan Merkez Camii İmam-Hatipliğine 1965 yılında tayini yapıldı. Anılan şahıs 10 Aralık 1996 tarihinde vefat etmiştir ve Solhan da ziyaret kabristanın da defin edilmiştir ve 1930-1996 tarihleri arasında yaşamıştır. C. Allah rahmet eylesin. 
Merhum Molla Ubeydullah da Şark medreselerin de okumuş. Önce Babası Molla Halit yanında Kur’an, Akidede Nehcul enamı, Lüğatta Nevbaharı ve fıkıh okumuş. Arkadaşı Molla İbrahim Sevinç ile beraber bir miktar fıkıh amcası Molla kasım da okumuş. Babası 1946 tarihinde vefat edince bir miktar daha fıkıh Solhanın Durne (Bozkanat) köyü medresesinde Molla Mecid yanında okumuş. Daha sonra amcası oğlu babam merhum Haci Emin tarafından Muş’un Ziyaret köyüne Molla Yusuf medresesine götürmüştür. İlk Arapça Gramer (sarf ve nahiv) tahsilini orada yapmış daha sonra, özellikle Norşinde Şeyh Taha ve Molla Sadrettin de, Ohin de Şeyh Mazharda, Melekan köyündeki Medresede Molla Zahir’in yanında okumuş. Bu Medrese daha sonra bir sure Şeyh Vahdetin tarafından devam ettirilmiş. Şeyh Vahdettin bu Medresede yetişmiş ve çok iyi derecede tarih bilgilerine sahip olup Nakşibendi Şeyhiydi. Varto’nun Dadinan köyünde Molla Selim ve Hazro’da Seydayı Haci Fettah ile bilinen Molla Abdulfettah Yazıcı, medreselerinde okumuş. Seyda Haci Fetah nesep de akrabamız. Hazro da Rumi hesaba 1310, Miladı hesaba göre 1892 doğmuş 21.2.1975 de 83 yaşında vefat etmiştir. Allah rahmet eylesin. Onun şiirleri var. Bu, şiirlerden biri Silvanlı (farkini)’li hocası Molla Hüseyin küçük vefatı üzerine;
هذه روضة استاذى التقى عالم الدهر حسين الفارقى
نشر العلم وكم قد نشرا غاب لما غاب علم ظهرا 
بعدياتاريخه يا للعجب فقد غيب علما وادب 
Bu, takva sahibi, zamanın Alimi, Farkınli Hocam Hüseyni’nin türbesidir. İlmi yaydı, yaydıkça yaydı. O gittiğinde,görünen ilim de kayıp oldu, tarihi ya dan sonradır ne güzel; onun yokluğu, ilmi ve edebi yok etti,


Yine söylediği bir şiirinde; 
ايها الاخوان مهلا فارحمونى رحمة 
هالنى بعد الحبيب من زمان فرقة 
أحرقتنى أحرقتنى أحرق الله 
الفراق 
Mühletinizle, ey kardeşler, bana merhamet gösterin, sevgilinin ayrılığı, bir zamandan beri yaktı beni Allah da ayrılığı yaksın. 
Bu, şiiri, Gaziantep te oturan Silvanlı, Molla İbrahim Ev yapan 04.10.2017 tarihinde bana verdi.(2)
Malberman’da; Molla Ubeydullah Okuyan’ın Medresesi:
Tedrisat (öğretim) : bu medresede; bidayette, evin içinde bir odada idi. Evi iki kattan ibaretti. Alt katta büyük bir oda medrese idi. Daha sonra yerleşim yerinde, camii yapılınca, şark medreselerinde adet olduğu gibi tedrisat camiiye taşındı. Bu, medresede 10 civarında öğrenci okuyordu. Nafakaları yerleşim yerinde; bulunan 10 civarında ev tarafından temin ediliyordu. Solhan merkezinde de bir sure medrese tedrisatını devam ettirdi. 
Tedrisat; bu medresede, Şark Medreselerindeki metot ve programına göre, alet ilimleri ve saireden ibaretti.(sarf, nahiv, mantık, istiare, mani, beyan, bedii, vadi-i, siyer, tefsir, fıkıh, daha önce bahis ettiğim, medrese müderrisi Solhan merkezine intikal ettikten sonra 1965 ve 1967’ de değişik yerlerde okudum.
Medrese tahsilimde sarf, nahiv, mantık, istiare, mani, bedi, fıkıh, siyer, kelam ve tarih dersleri okudum.
Medrese tahsilimi Mezramın bağlı bulunduğu köyün hocası Molla Aziz Döner Efendide az sürede olsa onun yanında tahsil yaptım. Molla Aziz Döner nahiv, fıkıhta otoriteydi. Takva sahibi yumuşak huylu ve güler yüzlüydü. Büyük küçük demeden herkesle ilgilenirdi. Özellikle çocuk ve gençlerle çok ilgilenir onlarla çok güzel diyaloga geçerdi. 
Mezkur tarihlerde kısa bir süre Kasıman (Elbaşı) köyünde Molla Abdullah BİNGÖL’ un, yanında okudum ve bu Şahıs takva sahibi idi. Kendisi 02.03.2017 de vefat etmiş ve Bazmanan Mezarlığı’nda defin edilmiştir. C. Allah rahmet eylesin. 
Söz konusu değişik yerler ve tarihler arasın da Gaçır (Darıca) Köyünde, Molla Ahmet Sevinç’te okudum. Onun medresesi evin içinde bir odada ve kendisi fesahatli ve belagatli birisiydi. 01.01.1930 de, doğmuş 20.04. 2008 de vefat etmiştir. C. Allah, rahmet eylesin. 
1967 sonu ve 1968 ın başında, Karlıova’ya bağlı Azizan Köyü’nde Kasıman (Ebaşı)lı Molla Selahattin Baki’de okudum. Solhan bölgesinde başka medreselerde vardı.
Mezr-ı Şadan (Göksu köyü) Molla Abdulsamet Medresesi vardı. Kendisi halim, selim, fakih ve müdekkik birisiydi. 08.01. 2016 vefat etti ve Bazmanan Mezarlığı’nda defin edilmiştir. C. Allah rahmet eylesin.(1) 
Hezarşah köyünde Molla İhsan Medresesi vardı. 1933 doğumlu olup, medrese tahsilini Varto köylerinden bir köyde Molla Abdullah da başlamış daha sonra Bulanığ’ın Koğak Köyü’nde Şeyh Maruf, Şeyh Kutbettin de, Norşinde Şeyh Taha da, Ohinde, Şeyh Halit te, Melekan da Molla Zahirde ve Baykan da Molla Mühittin Evrensel(havil)li’de okumuş. Onun tarafından mucazdır. Kısa bir dönem Şeyh Ali Riza Efendi de okumuş. Adı geçenin nahiv, mantık ve beyanda uzmanlığı söz konusudur. Tedrisata 1953 te başlamıştır. Kendisine ait telifatları şunlardır.
1-Vehabilere, İhsaniye reddiyesi.
2-Hucurat süresi tefsiri.
3-Lemu lami.
4-Molla zahirin kasidesinin açıklamada ki anlamlar.
5-Kadi Beydavi’deki nüktelerin makalesi. 
Yanında bölgede tanınan Molla Aziz Döner, Molla Ahmet Sevinç Molla Ali Arslan okumuşlar. Bu, bilgileri kendisinden telefonla 15.10.2017 aldım. 
Arzenk (Oymapınar)da Molla Ali Arslan Medresesi de vardı. Molla Ali Arslan Medrese öğreniminden sonra dışardan İmam-Hatip Lisesi ve Açık Öğretimden Erzurum Atatürk Üniversitesi Yüksek İslam Enstitüsünü de bitirdi. Diyanet İşleri Başkanlığında bazı aşamalardan geçti. Kur’an Kursu Öğreticisi, İmam-Hatip, Va’iz olarak görev yaptı. Libya’da, tercüman olarak çalıştı. Bir ara beraber Libya’da tercüman olarak Özdemir İnşaat Şirketi’nde çalıştık. Almanya’da din görevlisi olarak çalıştı. Onun medresesi ile Molla Ubeydullah Okuyan’ın medresesi Solhan merkezinde bir sure tedrisata devam ettiler. Molla Ali Arslan halim, selim sevecen, islami ve asri kültür ile mücehhez birisiydi. Anılan şahıs 31.12.2017 tarihinde vefat etti. 1939-2017 tarihleri arasında yaşamıştır. C. Allah rahmet eylesin . 
Girvas (Arakonak) köyünde Molla Said Kurtaran Medresesi de vardı. Kendisi fesahatli ve belagatli idi. 
Guev(topluca) köyünde, Molla Mustafa AYTAC Medresesi vardı. Kültürlü birisiydi. 
1968 ın ilkbaharında, babam elimden tuttu Ohin’e götürdü. Yaşım küçük diye beni kabul etmediler. kısa bir süre Muş’a bağlı Vartinis (Altın ova)Köyünde Molla Abdülkerim medresesinde okudum. Yine, Tedrisat Cami’ye bitişik bir odada idi ve geçimi köy halkı tarafından temin edilirdi. Adı geçen medreselerde imkânlar zayıftı. Buna rağmen, zor bile olsa ibareleri, anlayacak ve çözecek olanlar yetişmekteydiler.

1968-1969-1970 Muş’un Yağcılar (Avran) köyünde Şimdiki ismi Yeşil ova beldesinde Molla Sait, Molla Eşref ve Molla Raşit kardeşlerde okudum. Molla Raşit, Libya Zeletin Kentinde tercüman olarak çalıştığım sırada, Oda Libya’nın Mısrata Kentinde tercüman olarak çalışıyordu. Bu Medresedeki Tedrisat Cami’nin bitişiğinde; bir odada idi. Şark medreselerinde olduğu gibi adı geçen medresede de geçim halk tarafından temin edilirdi.

1970’ın İlkbaharında 2 ay kadar Perğu (Asmakaya) Köyünde Molla Sait Köse’de okudum. 1994’de vefat etmiştir C. Allah Rahmet eylesin. 
Tekrar Avran Medresesi’ne döndüm ve burada 1970 sonuna kadar kaldım. 1971’in başında Ohin Medresesi’ne intikal ettim. Avran Medresesi’nde 1968 yazından 1970 ‘in sonuna kadar okudum. 

1971-1973’ün baharına kadar, Bitlisin Mutki İlçesine bağlı Koyunlu (Ohin) Köyü’nde Şeyh Alaeddin Medresesi’nde Molla Bakır, Molla Safvet ve Molla Hikmetullah yanında, Necmettin Ulaşkın adında bir arkadaşla ders arkadaşı olarak Suyuti, Molla Cami-i ve bir miktar siirt’li Molla Halil’in İsagücisi Seyda Molla Safvette okuduk. Hakikatten Seyda Safvetullah ilim ve takva sahibiydi. Sabah Namazından sonra medreseye geliyordu Akşama kadar Tedrisatta bulunuyordu ve müşkil soruları cevaplıyordu. 1989’da vefat etmiştir. 1939 -1989 tarihleri arasında yaşamış. C. Allah Rahmet eylesin. Ders hocaları bulunmadıkları zaman ara sıra Şeyh Halit Ve Şeyh Asım’ın yanında da okudum. 1973 Nisan ayında Ohin’den ayrıldım.

Şeyh Fethullah Verekansi Medresesi:
Bitlis ili merkezinde 1887’de kurulmuş olup 1889’da Şeyh Fethullah vefat etmiş, bu tarihten itibaren oğlu Şeyh Alâeddin tarafından tedrisat yapılmış.1923 tarihinde Tevhit ve Tedrisat kanunu çıkıncaya kadar bu medresede öğrenciler okumuş tedrisat devam etmiş.Tevhit ve Tedrisat kanunu çıkınca Mutki ilçesine bağlı Ohin Köyü’ne intikal etmiş orada medrese tedrisatına başlamış halen Ohin Medresesi tedrisata devam ediyor hiç inkitaa uğramamış Ş. Alaettinin torunları Hikmetullah, Nimettullah, Zahid, Mesut, Fethullah, Mansur, Diyaettin, Bir aşağı derecede ki torunlar Sabrullah, Faysal, Şihab taraflarından devam edilmektedir. 
Şeyh Fethullah Medresesi 2006 da Molla Nimetullah tarafından tadilat, tamirat ve ek yapılmış 2007 tarihinden itibaren Şeyh Alaeddinin torunu Şeyh Nimetullah nezaretinde tedrisata devam edilmektedir. Medresenin yanında Şeyh Fethullah’ın kabri, eşi ve oğlu Ş. Maruf ve Mola Abdulkerim kabirleri mevcuttur. Daha önce adı geçen Molla Abdülkerim değildir. Molla Nimetullah tarafından tadilatı ve tamiratı yapılan medresede 14.04.2012 tarihinde bir gece kaldım ve mezkûr kişi ile yapılan mülakatta bu bilgileri aldım.




Şark (kürt) Medreselerinde Tedrisat Müfredatı:
Alet İlimleri: Sarf( Arapça kelimelerin zaptı ve türeme) Nahiv (Arab dilinin grameri ) Mantık ( Aristo mantığı) İstiare, Beyan Bedii, vazıe, ek olarak Ali ilimler ve saireden kelam, usulü fıkıh ve fıkıh. Bazen tefsir, Raşit halifelerin Emevi/ Abbasî tarihleri ve Farsça dili. Bu Medreselerde: program ve metot çok eski olup her ne kadar Selçuklu dönemlerindeki Nizamiye Medereseleri’ne dayanmakta ise de onlar gibi kapsamlı olmayıp yenilemeye ve gelişmeye muhtaçtır. Asrın gerekliliklerine göre; öğrencileri yetiştirmek ve hayata hazırlamak, asrın kültüründen mahrum bırakmamak, din ve dünya için Salih olarak yetiştirmek, metot, program ve ders müfredatını yenilemek, Arapçayı konuşabilmek için gayret sarf etmektir. Bu medreselerde tedrisat uzun süre 7-8 yıl devam ettiği halde, öğrenciler Arapçayı konuşamamaktadırlar.
Arapça konuşma alıştırmaları yapılmalı, uluslararasınca kabul edilecek diploma elde etmek için açık öğretime yönlendirilmeli, başkalarının yardımına ve namerde muhtaç olmamalı gerek, Şer-i Medresedeki dar bu mesel(Atasözün)den sakınmalı; 
Fakirlikten soruldu, nerede yaşıyorsun? O’da dedi ki fakihlerin sarıkları arasında: çünkü aramızda kardeşlik var. Onu bırakmak, bana zor gelir.

Konuyla(Şark Medreseleriyle) ilgili prof. Dr. Mustafa Müslim'in tespitleri şöyle:
Özel Şer-i İlim Halkalarının Gelişme Projesi
Şer-i ilimlerin halkaları Türkiye genelinde özel olarak Türkiye'nin doğusunda camilerde, tekkelerde, alimlerin evinde umumun akidelerini sapıklık ve inhiraftan koruma hususunda büyük rolü vardır.
Bu halkaları oluşturan tarikat şeyhlerinden, mollalardan insanların irşadında ve gidişatlarındaki çöküntüden koruma ile ilgili büyük rolleri vardır. Fakat bu halkalardan şer-i medreseler aktif ve olumlu rolü oluşturma hususunda bir çeşit gelişme ve desteklemeye ihtiyaç vardır. İşte bunlarla ilgili öneriler: 
1. Metotların değişmesi: 
Muhakkak ki bu halkalarda okutulan silsile kitapları Kürtçe diliyle "kitebe reze" metodu yüzyıllardan gelen bir birikimi vardır. Bunda çoğunlukla alet ilimlerine yoğunlaşıyor "nahiv, sarf, belagat, mantık..." 
Bu eğitim 7-10 yıl aralığında sürüyor. 
Bu eğitimin uzunca bir zaman alması Hadis ilimlerine, Kur’an ilimlerine, hitabete, tebliğe ve İslam kültürünün yerini almaktadır.
2. Bu halkalardan ve medreselerden icazet alanların denkliğinin yapılması: Bu metotlara gözden geçirmek için Diyanet İşleri Başkanlığı’nda yüksek bir kurulun oluşturulmasını uygun görüyorum. Bu kararlaştırılan derslerin bazılarının programdan çıkarılması ve bazı eklemelerin yapılması gerekir. 

Metotlarda değişiklik yapıldıktan sonra bu halkalardan mezun olanların gerek yılsonu sınavları yoluyla veya halka hocalarının sınavları yoluyla Milli Eğitim Bakanlığı tarafından İmam Hatip Okullarının denkliği yapılarak diploma verilmesi gerekiyor. Bu diplomaları alan talebelerin İmam Hatip Okullarında olduğu gibi Türk üniversitelerinde veya hükümet hizmetlerinde görevlendirme yapılması gerekir.
3. Bu ilim halkalarında ders okutan hocaların ve mollaların yeterlilik durumlarını incelemek için yüksek bir kurulun oluşturulması gerekir. Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından devlet dairelerine tayinleri hususunda kararname çıkarılması ve dönem dönem bunları yetiştirme hususunda devlet dairelerine tayin olmadan önce çağdaş tedrisat yolları gereği hazırlanmaları(seminerlere tabi tutmaları) gerekir. 
4. Devletin bu okullarda gereken harcamaları yaparak camideki, camiye bitişik odalarda veya medrese veya özel evlerde bulunan hoca ve mollanın durumlarını iyileştirmeyi garantilemek münasip bir ortamın oluşması için hijyen ve temizlik standartlarının uygulanması gerekir.
Bu halkalara ve medreselere önem vermek bölgede büyük etki yapar. 
Yönlendirme ve İrşat ulemalarının canlandırılması kominizim, ırkçı, ilhad ve laiklik(dinsizlik) düşünceleriyle savaşmaya yol açar.
Halk arasında İslam düşmanı olan aşırı dinci (tekfirci) ve ırkçı partileri yok eder. 
Bu halka ve medreselerinde mezun olan kendi bölgelerinde basiret üzerine Allah'a davet etmek ve mutedil dini anlayışı yaymak için imam hatip, vaiz tayin etmeğe uğraşmak gereklidir.




Muhakkak bu bölgelerde davet için uygun bir metot ve incelenen bir planı koymak insanları İslam'a dönmeğe garanti eder. İnsanların fıtratı temiz ve sağlamdır. Fakat ehil davetçilerin bulunmaması ve insanlar arasında ırkçı mülhitlerin(inkarcılar)aktif çalışmaları ve İslam gerçeklerini idrak etmeği ve ona sarılmayı engelliyor. Tespitleri sona erdi. 
Ey aziz kardeş olumlu olanlara kulak ver, olumsuz olanlardan sakın. İlim ve onunla iştigal eden şeref ve izzet içinde olmalı, avam ve ilmin kadrini bilmeyenlerin onunla alay edilmesine kendini maruz bırakmamalıdır ve asrın gereklilerinden de uzak olmamalıdırlar.
Düşüncem: Şark medreselerinde, en değerli zamanın kayıp edilmesi ve geçimlerini temin edilme hususu ile ilgili uygun bir meslek elde edilmemeleridir. Abdulkadir Geylani diyor ki;(23) kazancınla geçimini temin et, dinini, geçim aracı yapma ve yine diyor ki; (25) mezhep taassubunu bırak, dünya ve ahirette sana faydası dokunacak bir şey yap.
Abdulkadir Geylani Öğütleri, derleyen Salih Ahmet El-Şam-i –İslami kitap evi, baskı 2002. 
Şark Medreselerinde yaygın bir söz var: Şark medreseleri, ilimden önce edep ve terbiyeyi öğretir. Olabilir ki, bu söz Süfyan-ı Sevri’ye(r.a) dayanmaktadır. Süfyan-ı Sevri’ye rivayetle yirmi yıl bile olsa edeb ve terbiyeyi öğrenmeyen birisine ilim öğretmem.
Ohin’den ayrıldıktan sonra 1973’ün ilkbaharı ve yazı Muş İli Bulanık ilçesi Adgön’de Şeyh Taha Medresesi’nde Molla Lütfi, Molla Ali ve Şeyh Taha’da Okudum. Gülçimen Köyü’ndeki Meşhur Molla İbrahim Güneş’in yanında kısa bir dönemde mantık ve tarih okudum. Mezkûr hoca efendi açık görüşlü idi. 28.12.1985 tarihinde vefat etmiş olup C. Hak Rahmet eylesin. 

Bu arada hariçten ilk resmi tahsilimi de yapmış bulunuyordum. Oradan da Muş İline bağlı Yaygın Nahiyesi civarında bir mezra (Keşkan)’da ikamet eden Şeyh Abdullatif’in oğlu Şeyh Muhammed Emin’in yanında kısa bir dönemde (2 ay gibi) mantık, fıkıh, ve nahiv dersleri okudum. 


Adı geçen hoca efendi Nakşibendi Şeyhi olduğu halde açık görüşlü birisiydi. Onun açık görüşlülüğü öğrencileri için bir ayna gibi idi. Onun açık görüşlülüğünden çok istifade ettim. 1993’de bir suikast sonucunda vefat etmiştir. Allah rahmet eylesin. 
Oradan da Muş İli Malazgirt İlçesinin Hırbıkuddusi köyünde şimdi ki İsmi (Gül Kuru Beldesi) ikamet eden Molla Abdullah Deniz yanında kısa bir sürede istiare, bedi, beyan ve fıkıh dersleri okudum. Oradan da Erciş’e intikal ettim 3-5 gün Seyda Molla Abdullah Arı (Molla Abdullah Dibo diye bilinen )’ da okudum.1974 başında kurban bayramından sonra, tekrar Avron (Yeşilova)’ya döndüm. Bir ay kadar Molla Eşrefin yanında mani, vadide ve fıkıh okudum. Oradan1974 baharına doğru, Siirt iline bağlı Aydınlar (Tillo) bucağında Molla Burhan yanında yaklaşık olarak bir ay kadar Meani, Fıkıh, Nahiv ve Kelam dersleri aldım. Burada hastalandım. Tillo’yu bıraktım Cizre ye gittim, Oraya gitmemle birlikte Şeyh Seyda’nın öğrencileri dağılmıştı. Hendek köyüne Molla Abdurrahman yanında iki gün okudum, şartlar ağır olduğundan oradan da ayrıldım.12.04.2016 tarihinde edindiğim bilgilere göre Kuzey Irak’a(Kürdistan bölgesine) gittiğini ve orada medrese açtığını öğrendim. Halen yaşıyor. Bahsettiğim medreselerde okuyan öğrenciler, yeterince Arap dili konuşamadıklarını, fakat Arap dili gramerinde uzman ve ana kaynak kitaplardan zor ibareleri çözmeğe yüksek seviyede muktedirler. 


Bahsettiğim bu medreselerde birçoklarında 12.Eylül.1980 ihtilalinden sonra, eğitim-öğretim inkıtaa uğradı 2-3 tane dışında, özellikle doksanlı yıllarda, bu sayı artışı 2010 yılından sonra başladı ve bu artış 2004 de başlamış. Bu, medreselerde tedrisat ve harcamalarda bulunan çoğu Kürt kökenli ve bu medreseler resmi değildir.
21.Asrın başında söz konusu Medreselerde öğrenciler, Medrese tahsilleri ile birlikte açık öğretim ve internet üzeri uzak eğitim yolu ile de okumaya başlamış bu iyi bir gelişme. (1) Bu demde, Gaziantep’te Medreselerin sayısı ve öğrencileri de arttı. Bu medreseleri kuran çoğu Kürt kökenli veya onların metodunu takip edenlerdir. 2008 in 9. Ayından itibaren bu Medreseleri ziyaret ediyorum, bahusus Gaziantep’te yerleştikten sonra. Türkiye de, Süleymancıların, Mahmut efendinin ve Karadeniz de ki Medreselerde bunların benzeridir. Fakat Şark Medreselerine nazaran programları yüzeyseldir. Yine Gaçıra (Darıca) bir aya kadar Molla Ahmet Sevinç de okudum. Orayı de bıraktım Siirt iline bağlı Baykan İlçesi’ne gittim ve orada iki gün kaldım.
Molla Muhittin Evrensel de Molla Caminin Haşiyelerinden iki ders teberrüken okudum.
Fetva vermekte muktedir, kendisini küçük düşüren birsine şu meşhur sözünü söylemiştir. ليس من دأبى أن أسيئ الادب Sû-i edepte bulunmak adetim değildir. Büyük insana bu yakışır. 1987 de vefat etmiştir. C. Allah rahmet eylesin.
Oradan da ikinci defa 1974’ün ilkbaharında yine Tillo’ya yöneldim orada Seyda Molla Burhan Yıldırım’ın yanında 3 ay süresince Molla Caminin Haşiyeleri, Abdulgafur, Abdulhâkim ve Usamı okudum. Siirt’e gidip geldiğimde asri kitap alıyordum, beni uyararak bu kitaplar zararlı olabilir demekten kendini ala koyamıyordu. Bu süre içinde dışarıdan İmam-Hatip Okulu 1. dönem sınavlarına girdim. Fakat tamamlamadım. Kendimi sorguya çektim baktım ki gençliğin ömrümüm verimli ve güzel döneminde, çok geç kalmışım, böyle devam edersem zaman kayıp olur. Arap, ülkelerine gitmeği düşündüm. Nasıl gideceğimi bilmiyordum. Maddi durumum zayıftı. Sonunda, tahsilimi tamamlamak üzere ve Arapçayı konuşabilmek için Suriye’ye gitme planı yaptım.
Bu düşüncedeyken, Solhan’ın tanınmış, güngörmüş, münevver Bazmanlı Fagi Hasan, Solhan’da mukim Mehmet Ali Aydın ve Solhan Aşiretinden Yusuf Kaya’nın teşvikleri beni cesaretlendirdi. Bir yıl sonra tatile geldiğimde beni gördüklerinde Şam’a gittiğimden dolayı sevinçlerini ve memnuniyetlerini ifade ediyorlardı. Bu üç münevver insan C. Hakkın rahmetine kavuşmuşlar. C. Allah rahmet eylesin.
Bahis, ettiğim medreselerde; Arap dili gramerini okudum ise de konuşmam çok zayıf olup, sanki yok gibi. Şark medreselerinde haftalık tatil Cuma günü ve Haftalık tatilde bazı sportif oyunlar icra edilirdi. Söz konusu medreselerde yaygın fıkhi mezhep Şafii fıkhı idi.
Bu mezhep, İdris oğlu Muhammed’e El-şafi-i El-Muttalibi ye nispet edilir. (192) Şafii, nesebi Küreyişi, bir babadan doğdu. Fakat daha beşikte iken babası vefat etmiştir. Fakir yaşadı. Annesi soyu ve onunla birlikte hak ve hukuku kayıp olmasından korktu. Annesi Onu Mekke’ye taşıdı.
Bağdadi, Bağdat tarih kitabında, Şafii den muttasıl (bitişik) senetle rivayet etti ki,
Ben Yemende, doğdum. Annem zayii olmamdan korktu ve ailene ilhak et. Nesepte onlar gibi ol. Korkarım nesebin de mağlup olasın, Mekke’ye gitmek beni hazırladı Mekke’ye geldim. O’ zaman( 10) yaşında ve benzeri bir yaşta idim. Soyumdan birisinin yanında kaldım ve İlim talep etmeye başladım. Şafii, hicaz fakihi, Malik ile birlikte kaldı ve O’nun himayesinde yaşadı. Bu, birliktelikle beraber bazen Sahraya(çöle) gidip Arap kabilelerini okutuyordu Bazen onlarla muaşerette bulunurdu. Bu, arada Mekke’ye gidip, annesini ziyaret ediyor ve nasihatini alıyor. Onda güzel haslet ve anlama bulunuyordu ve işleri takdir ediyor. Bunun için Şeyhi ile birlikteliği tam olmadığını karar verdik. Şeyhi (hocası) İmamı-Malik hicretin 93 yılında Yemenli, Arap asıllı, anne, babadan doğdu. Babası Yemenli Zi-Asbah kabilesine mensup. Adı Enes babası Malik babası Al-Asbahi Abi Amirdir, Annesi Ezd kabilesindendir. Şafinin annesi de kureyşi olmayıp, Yemenden Ezd kabilesindendir. Onun Şafiinin yetişmesinde büyük rolü olmuştur. 


İmamı Malik yöneticilerden maaş almakta beis görmemekle birlikte ruhsat veriyordu ve Alimin beytül malda hakkı olduğuna ve yöneticiler kendi mallarından bağış olarak vermiyorlar ilkesine, inanıyordu. Çünkü Alim, vaktini ilme, fetvaya ve araştırmaya ayırdığı için yöneticiler ona maaş bağlamak gerekir kanaatini taşıyordu.
İmam-Şafii ise vaktini ilme ayırdıktan sonra, peygamber s.a.v Mut talip, 0ğullarına takdir ettiği paydan alıyordu. Bunu bir bağış olarak almıyordu, Peygamber, S.A.V akrabasından küreyişi olma itibariyle, Kur’an da takdir edilen paydan alıyordu. 
İki İmam Ebu Hanife ile İmam bin Hanbel ise, kesin olarak beytulmal dan bir şey almıyordular. Çünkü İmam Ebu Hanife tüccardı, zengindi, kendi masraflarını hatta bazen öğrencilerinin masraflarını ticaret kazancından karşılıyordu. İmam Bin Hanbel ise aza kanaat ederek, el emeğiyle geçiniyor ve alacağı mal helaldan mı toplanmış veya haramdan mı? Toplandığı bilinmediği için Beytul maldan bir şey almayarak, kıt bir geçime rıza göstermekte idi. 
Kaynak: İslam Mezhepleri tarihi-Muhammed Ebu Zehre sayfa 365.366.431.432.
Şafii, mezhebi üzerine yetiştim. Fakat 4 mezhep ihtilaftan çıkmak evla olduğu üzere ittifak etmişler. Fıkhi konularda, yeterince araştırmam varsa, ittifak noktaları ile amel ediyorum ve tavsiye de bulunuyorum. Yoksa yine araştırmam yeterli ise cumhurun görüşüne göre amel ediyorum. Örnek Mina’da iki gece kalmak ve Nikah akdi veli ile yapılma hususu, cumhurun görüşüdür. Araştırmam yeterli değilse, Şafii mezhebini esas alırım. Amelde mümkün ise, takva ve ihtiyatla davranmak ve terfikten sakınmak gerektiğinin kanaatini taşıyorum. Biliniyor ki, sahabe ve tabilerin illeri gelenleri ve anılan 4 mezhebin imamları ile diğer fakih ve müçtehitlerin, dini anlayışı ve İslam fıkhını yaymakta, üstün öncelikleri var. Bu dönem zarfında, daha sonra meydana bidatler görülmüyor. Bunda fazlı ihsan, İslam anlayışı üzerine yetişen selefi sahihine Raci’dir. Çünkü onlar İslam kaynağı (Kur’an ve Sünnet ) ile yetişme tarzları bidatlere müsaade etmeleri mümkün değildi. Bidatlere öncülük daha fazla Şia yapmaktadırlar. 

1976 da Hac yolculuğunda Kerbela’ ya uğradık. Efendimiz Şehit Hz. Hüseyin’in türbesini ziyaret ettiğimizde, türbedar bana dedi ki tavaf et tavaf et bende kedisine dedim ki tavaf ancak Kabe’ye yapılır. O’ da dedi ki buraya da yapılır
. Bende maazallah dedim. Allah aşkına bu bidat değil de nedir?
Kabir, üzerine bina ve mescit edinme:
Peygamber: s.a.v. ümmetini kabirler üzerine bina yapmaları ve onlara her çeşit saygı göstermeleri yasakladı ve bunu yapanlar insanların en şerlisi olduğunu haberi vermiştir. Cündüb bin Abdullah’tan gelen rivayette, Peygamber s. a.v. Ondan beş şey duydum diyordu. Birisi de, dikkat edin sizden öncekiler Peygamberleri ve Salihleri üzerine mescit inşa ediyorlardı. Size kabirler üzerine bina yapmanızı yasaklıyorum. Müslim sahihinde rivayet etmiştir. Şafii, Allah rahmet eylesin, dedi ki, Muhacir ve Ensarların kabirlerini kireçli görmedim. Ravi, Tavustan rivayet ederek, dedi ki Peygamber s . a .v kabirler üzerine bina yapılması ve kireçlenmesini yasakladı. Şafii, Mekke de kabirler üzerine, yapılan binalar yöneticiler tarafından yıkılırken fakihlerden hiç kimse bunu ayıpladığını görmedim. 
Kaynak istişhad El-Hüseyin ve Ma’reketu Kerbela –Dr. Ali Muhammed Muhammed El-Salabi sayfa (105.108.
Bu bir şeyi gösteriyorsa ancak şu nu gösteriyor ki Selef-i Salihin bidatlere rıza göstermiyor ve onlarla savaş halindeydiler. Benim kanaatime göre, bidatlerin öncüleri ise en fazla Şia’dır. Bundan başkaları da yok anlamı çıkmasın buna bezer bidatler bir çok cemaat ve tarikatlarda da var. Konunun önemine binaen daha önce bahsettiğim hatırımı tekrar söylemekte beis görmüyorum. 1976 da Hac yolculuğunda Kerbela şehrine uğradık. İmam-ı Hüseyin’in (r.a.) türbesine vardık.Türbedar:”Tavaf et,tavaf et”dedi. Ben de:”Tavaf Kâbe’ye mahsustur.Tavaf sadece Kâbe’ye yapılır”.dedim. O’ da bana dedi ki:”Buraya da yapılır.”dedi. Ben de Maazallah, tavaf sadece Kâbe’ye yapılır.” dedim. Allah aşkına bu bidatlarin en kötüsü değil de nedir?” dedim.

Dr. Ali Muhammed Muhammed El-salibi El devlet El hadise El Müslime kitabının 8. Sayfada, Dr. Yusuf El-Kardavi den iktibasla, (kim İslam fıkıh kitapları okumuşsa hayatın tüm işleri kapsamaktadır. Taharet fıkhından aile fıkhına, Aile fıkhından, toplum fıkhına ve devlet fıkhına, bu başlayan, her öğrenciye gayet açıktır. Mütemekkin(uzman, büyük âlim, sağlam) Alimle yetin. Fakihler, fıkıh bölümlerinde, ayrılma zorunluluğunu idrak la, ibadet ve muamelat için bölümler koydular. Bunun için ibadet ve muamelatla ilgili meseleleri ayırdılar. Günümüzde muamelatın özel fıkıh bölümlerini İslami kanunla tabir etmemiz imkânı var. Yusuf El- Karadavi sözü bitti. İnsaf ve vicdan sahibi olan kişi batı ve Avrupa tarafından ekilen zehirli demokrasinin bırakılmasının zamanı gelmiştir. Müslümanlar, İslam fıkhına ve düzenine yönelmelidir. İslam toplumlarında uygulanan demokrasi sistemi, Allah’ın Şer-ine muhalif olup ithal beşeri bir sistemdir. Beşer ürünü ve yasasıdır. İslam ve yasası ise Kuran ve sünnete aykırı olmamak kaydı ile yapılır. .Her tarafı kapsayan rabbani yasamadır. Şuandaki uygulanan demokrasi batıdan ithaldir. Şer-i yasa ise, Hakkı gerçekleştirmeye ve batılı yok etmeye kefildir. İnsanların menfaatlerini her işlerin de iktisadi, içtimai, ailevi ve uluslararası olarak korur. İnsanlar bunca tecrübelerden geçtikleri halde kapsamlı ve adil sistem üretememişlerdir. Şimdiye kadar İslami bir yasanın bulunmaması genel olarak bütün dünya, özel olarak ise İslam dünyası için hüsrandır. Cenabı Allah Kuranı Azimüşşan-ı Müslümanlar için bir düstur(anayasa) olarak indirmiştir. Hayatlarını ona göre bina etmeleri için bir metod ,onun aydınlığı ile aydınlanmaları ve hidayeti ile yol bulmaları ve onun olgun talimatlarını, mutluluğun ve izzetin zirvesine taşıyacak sistemleri almaları, saygı ve olgunluk zirvesine yükselteceklerini, insanlık konvoyunun yönetimine ehil kılacak. Bu ise, milletleri izzet ve şeref hayatına yürümeleri hususunda efendi ve önder kılacak. Onları güvenliğe, istikrara ve barışa ulaştıracaktır. Esef vericidir ki, Müslümanlar Kuran’ın lafızlarını tekrar etmekle yetinip, yasta, kabirlerde ve resmi törenlerde ezgi olarak görmeleridir. Netice olarak Kuran’dan bir haz almaları coşku ve tilavetiyle teberrük bulunmalarından başka bir şey değildir. İşte peygamberimiz(s.a.s) sözü ile: Onların Kuran- Kerim’i bir ilahi mazmur olarak aldıklarını kast etmiştir. Müslümanlar, şunu unutmuşlar ve yahut ta unutmuş gibiler ki Kuran’ın büyük bereketi onu düşünmek ve anlamaktadır. Onun hidayeti ile yol almak, onun talimatlarından ve yönlendirmelerinden istifade etmektir. Netice itibari ile emirleri ve razı olduğu hudutlarda durmaktır. Onun kızgınlıklarından ve yasaklarından uzak durmaktır. Resulüm! Sana bu mübarek Kitab’ı ayetlerini düşünsünler aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik. (Sa’d Suresi 29. ayet) . Onlar Kur’an’ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri kilitli mi? (Muhammed Suresi 24. ayet) And olsun biz Kur’an’ı düşünüp öğüt alsın diye kolalylaştırdık. Öğüt alan yok mu? (Kamer suresi17,22,32,40.ayetler). Müslümanlar bugün elleri arasında olduğu halde susuzluktan ölüyor veyahut sırtı üzerinde zahire ve su olduğu halde açlıktan ve susuzluktan ölen hayvan misaline ne kadar benziyor. Söyleyenin sözü ne kadar güzeldir. Sırtı üzerinde su bulunduğu halde susuzluk kendisini öldüren çölde bulunan dişi deve gibi. Peygamber ben size 2 şey bıraktım. Onlara benden sonra sarılırsanız hiçbir surette dalalete uğramayacaksınız. Bunlardan biri Allah’ın kitabı diğeri ise benim sünnetimdir. peygamber bu sözü ile gerçeği dile getirmiştir. Ashabı Sünen rivayet etmişlerdir. Kaynak Eltibyan fi Ulumil Kur’an Prof. Muhammed Ali Sabuni sayfa: 79/80.

2.Konu: Suriye’de Şer-i İlimler Kolejlerinde okumam ve İlim arayışım.
Kilis ili Öncüpınar Kapısı’ndan 1974’ ün yazının sonunda Suriye’ye intikalim.
Daha önce Suriye’ye gitme kararından bahis etmiştim. Suriye’ye intikal kıssam; Babamın tavsiyesine uyarak İskenderun da bulunan dostu tüccar Hüseyin açana gideyim ve ona gittim ona durumumu açıkladım ve dedim ki buraya gelmem nedeni Şer-i İlimleri okumak için beni Suriye’ye göndermen dedim. Sabahleyin beni Kilise giden bir otobüs şoförüne teslim etti, onun dostu idi. 
Kilis’e ulaştıktan sonra, oda beni Kuveyt’e çimento ihraç eden bir müteahhide teslim etti. Bir gece orada kaldım. Sabahleyin O müteahhit beni çimentoyu Kuveyt’e götürecek bir kamyonun şoför mahalline bindirdi ve özel arabasıyla Türk ve Suriye Gümrük kapılarına kadar geldi ve beni gümrük görevlilerine tavsiye etti. Böylece 1974 yazının sonunda gayri resmi olarak Suriye’ye vardım ve şoför beni Halep’in kenarında indirdi ve ücretli bir taksiye bindim Halep’in merkezinde indim. Bir iki gece bir otelde kaldım. Nebhani ve Şabani Kolejlerine müracaatta bulundum.Yabancıları kabul etmeyecekleri,gerekçesiyle beni kabul etmediler. Halep’i üç gün sonra terk ederek, Dımaşka’ya vardım. Muhacirin semtinde bulunan Furkan Koleji’ne kaydoldum. Seviye tespit sınavı yapıldı ve 1974/1975 Eğitim, Öğretim yılında 3. Sınıfa kaydedildim.1975 yılının yazında arkadaşım Halil (ramazan) kaynar da yanıma geldi ve iki ay beraber kaldıktan sonra, bana Türkiye ye gidelim pasaport alalım geri dönelim önerdi, ben uygun gördüm. 
Yaklaşık olarak Şam’ da bir yıl kaldıktan sonra arkadaşımla birlikte Aynul Arab (Kobani)den birisinin referansıyla gayri resmi olarak teller arasında Suruc’un bir köyüne vardık ve sürüce geldik bir gece orada kaldıktan sonra Şanlı Urfa’ya geldik. Akrabam olan Merkez Vaizi Molla derviş de 3-4 gün misafir kaldıktan sonra babam geldi, bizi aldı memlekete döndük. Bingöl’den pasaport aldım. Ramazan ayı idi. Aynı yıl Bayramdan sonra, bu defa resmi olarak Kilis Öncüpınar Kapısı’ndan çıkış yaprak Halep’e ve daha sonra Şam’a vardım. 
Tekrar Orta dereceli tahsilimi Şam’ın muhacirin semtinde bulunan Mahedul Furkan’da 1975-1976 Eğitim-Öğretim yılında 4. Sınıfında kaydım yenilendi ve öğrenime devam etmeye başladım. Arkadaşım ise okumayı bıraktı ve geri döndü.
Furkan Medresesinde değerli ve ilim sahibi hocalarım vardı. Onlardan Şafii Fakihi, İslam Tarihi Araştırmacısı ve Muhaddis, Fakih ve Büyük Alim Şeyh Naif Abbas, nur ve ziya(aydınlık) meşalesi idi. Okula Belediye Otobüsü ile gelirken bir gözü, görmediği halde elinde İmamı Suyuti'nin Tarih'ul-Hulefa-u Raşid'in kitabını okuyarak okula geliyordu. 

Okul Müdürü Hatip Nurettin Kara ali güçlü hitabetiyle gençleri bir araya getiriyordu, Fıkıhçı Şeyh Abdurrezak, Halebi Şeyh Abdurrezak değil. Şeyh Musa Arabi,Filistin asıllı olup, Arap Edebiyatı’nda geniş bilgi sahibiydi. Derslerinde Ebu-Hanife Kürt asıllı olduğunu iddia ederek, buna rağmen Kürtlerin çoğu Şafii’dirler söylüyordu ve ekliyordu. Bu gösteriyor ki İslam da taassup yoktur ve iddiasında Ebu Hanife’nin dedesi Zuta Afganistan Başkenti Kabil’in yakınında bulunan bir bölgeden geldiğini ve o bölgenin sakinleri Kürtler diyordu. Aynısını Kahire’de bir arkadaşımda söyledi, neye dayanarak bunu söylüyorsun dedim, oda bunu bir kitapçıkta okudum dedi. والله اعلم C. Allah en iyi bilendir.
Şeyh Nezir. Şeyh Yusuf. Bu ikisi aynı okulda tedrisatta bulunanlardı. Şeyh Yusuf Malatya'ya gelerek şu anda orada yaşamakta olup, 12.04.2016 tarihinde evinde kendisini ziyaret ettim. 


Müslüman İslam dışı her şeyi reddetmelidir.عن جبير بن مطعم عن النبى صلى الله عليه وسلم ليس منا من دعا الى عصبية،ليس منا من قاتل علي عصبية ، ليس منا من مات على عصبية رواه ابوداود. Peygamber s.a.v taassuba çağıran bizden değil, taassub (Bağnaz) için savaşan bizden değil, Taassup için ölen bizden değildir buyurmuştur. Ebu Davut rivayet etmiştir. وقال ايضا ان الله عزوجل اوحى الى ان تواضعوا،لايبغى احد على احد،ولايفخر احد على احد رواه مسلم. Yine peygamber s.a.v buyurdular ki;
C. Allah bir birinize karşı mütevazi olmanızı, birinizin diğerine zülüm etmemesini, birinizin diğerine kibirli olmamasını bana vahi etti,buyurmuştur. Müslim rivayet etmiştir.
وقال ايضا "أبدعوى الجاهلية وأنا بين ظهرانيكم ؟!دعوها فانها منتنة".رواه البخاري
Ve Peygamber s.a.v buyurdular ki; 
Aranızda olduğum halde cahiliyet davasını mı Yürütüyorsunuz? O’nu bırakın O ‘kokuşmuştur. Buhari rivayet etmiştir. Peygamber s.a.v taassuptan şiddetle buğz ediyor ve nefret ettiriyordu.


Daha önce Şeyh Abdulkadir Geylani den, mezhep taassubunu bırakılması gerektiğini nakil etmiştim. İslam her türlü taassubu hele hele ırki olursa tamamen red eder. Buna göre لا عصبية فى الاسلام (islam da taassup yoktur) kaidesi mucibincedir. Yani ırk, mezhep, parti, örgüt gibi düşünceleri red edilmelidir. Ancak her kesin hakkına, hukukuna, inancına riayet edilmelidir. Kişi inancı doğrultusunda rahatlıkla yaşamalı, diliyle de, rahatlıkla eğitim, öğretim ve Devlet Dairelerinde kendini ifade etmelidir.

Ebu Hanife(Numan bin Sabit bin Zuta).
Derslerinde ki metodu Sokrat’ın diyaloglarındaki metoduna benziyor, doğrudan ders vermemekte idi. Konuyu, öğrencilerine takdim ediyor ve üzerine esaslar kurulu hükümler belirleyerek, onunla tartışma yapılmakta olup, herkes görüşünü açıklayarak, ona muhalefet ederlerdi ve gürültü, patırtı da olurdu. Her yönüyle, konu ya göz attıktan sonra diyalogların sonucunda, görüşünü açıklayarak, belirleyici söz söylüyordu ve herkes rıza gösteriyordu. (1). İslam Mezhepler Tarihi – Muhammed Ebu Zehra sayfa.357. 

Ebu Hanife tüccardı kendi masraflarını ve bazen de öğrencilerinin masraflarını ticari kazancından karşılıyordu. Herhangi bir yöneticiliği üstlenmemiş ve bu uğurda işkence görmüş. Sonuca ulaşmak için Ebu Hanife’nin takip ettiği metot doğru olduğunu kanaatindeyim. Üniversitede öğrenci olduğumdan beri hakkı ispatlatmak ve neticeye ulaşmak için bu metoda meylediyordum. Ebu Hanife önce kelamcıydı sonra fakih oldu ve hür(özgür) fakih diye adlandırılıyordu. Büyük ihtimalle bu ise ömrünün başında kelamla meşgul olmasından kaynaklanmakta olup, bunun için nas bulunmadığında reye başvurur.(2) Adı geçen tarih kitabına başvur.
1975’ in Ağustos’unda Türkiye’ye geldim ve kısa bir zaman memlekette kaldım, tekrar Şam’a döndüm.1976 sömestr tatilinden sonra naklen Hama ’daki Muahede Ravdaiye Şeriyye’ye gittim. Ve kayıt işlerimim yapılarak öğrenimime devam etmeye başladım. 

Şamda iken Zeyd bin Sabit camisinde haftanın bir akşamı Şeyh Muhammed Aved, haftanın 2 akşamı da Prof. Sait Ramazan Buti’nin umumi derslerine devam ediyordum. Dersin birisi Akideden Kendi telifi Yakiniyyat El-kevniyye El-kübra Kitabı, ikinci ders yine kendisinin telifi siyerden Fıkhu Sire kitabından işlenen örnek derslerinden birisi.
Camilerin teşyidi( sağlam yapmak) nakşı, tezyinatı(süslenmesi) hükmü.
Sağlam yapı, Caminin yapını güçlenmesini, tavanı ve duvarlarının dayanma gücünü artıran taş ve benzeriyle yapmaktır. Nakış ve süslenme: her türlü ziynetin çeşitleri ile binanın amacına uygun değildir. Sağlam yapı, Ulemaların tamamı cevaz vererek hoş görmüşler. Bunu da Peygamber s.a.v.mın Camisine, Ömer ve Osman R. Anhuma’nın yeniden yaptıklarına dayanmaktadırlar. Her ne kadar Peygamber A.S. böyle tasarrufta bulunmamış ise de, buna mefhumu muhalifi gösterilmiyor. Yani güçlenmeyi ve sağlam yapıyı engelleyemiyor. Camilerin yapımını meşru kıllan hikmetine zarar getirecek bir vasıf (nitelik) bulunmamakta olup, belki ilahi şiarları önem ve itina artırmaktadır. Ulemalar, bu ayete dayanmaktadırlar ( Allah’ın Mescidlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe inananlar imarını yaparlar).Tevbe Süresi. Ayet(18).
İmar, ancak sağlam yapı, binanın güçlenmesi ve ona itina göstermesiyle olur.
Sağlam yapı, Caminin yapını güçlenmesini, tavanı ve duvarlarının dayanma gücünü artıran taş ve benzeriyle yapılmasıdır. Nakış ve süslenme: Ziynetiyn her türlü çeşitleriyle binanın amacına uygun değildir.
Nakış, Ziynet(süslenme): Alimlerin tamamı kerih görmüşler (hoş karşılamamışlar). Daha sonra bunlardan kimi haram kimi mekruh kabul etmişler. Fakat gerek haram gerek mekruh diyenler ise Camilerin imarı için Vakıf edilen mal süslenme ve nakış için harcaması haram olduğu üzere ittifak etmişler. Yapan kişi kendi malından nakış ve süsleme için harcama yaparsa ihtilaflıdır.


Zerkeşi İmamı Beğeviden naklen Caminin nakşı vakfın gelirinde yapılması caiz değildir. Bunu yapan kayyum borçlanmış olur. Ona ödetilir. Kişi kendi malından nakış yaparsa bu mekruhtur. Çünkü namaz kılanların kalbini meşgul eder. Bu görüş, Şafiilerin görüşüdür. Hanefilere göre maslahat varsa caizdir. (1). Kaynak: Prof. Dr. Muhammed Sait Ramazan El-Butinin-Fıkhu Siresi. Sayfa 206. Bazen hutbelerini dinlemek için hutbe okuduğu camisine gidiyordum. 
Cumhurun görüşüne göre haram mal ile cami-i yapılırsa onda ibadet(namaz) kılmak caizdir, fakat sevabı yok ve ulamların çoğuna göre günahkârdır.
Ahmet bin Hanbele göre onda namaz sahih değildir, fasittir.(2). 
Kaynak: Seyid Sabık- Fıkhu Sünne. sayfa 453. 
Arasıra Emevi Camisinde Hanefi Fıkhı (Hidaye) kitabını okutan Mahedü Fethül İslam Müdürü, Şeyh Abdurrezak Halebinin derslerine de devam ediyordum. Ayrıca, Şam da okurken Türkiye’den gidip, Şam’a yerleşen Molla Abdülaziz ve Prof Sait Ramazan Babası Molla Ramazan Buti ile temaslarım oldu. Molla Ramazan Buti ise; diktatör rejime karşı hak sözü ilan etmek zaruretini görenlerden birisidir(Abdülkerim Rufai, Ahmet Aldakar, Hasan Habeneke ile birlikte bunu ilan etmişlerdir.) Malazgirtli Molla Zahid Dımaşk da kaldığım sürede Molla Abdulaziz'in camisinin bitişiğinde bir odada kalıyordu. Ara sıra onunla da görüşüyordum ve yine meşhur Şark Hocalarından Molla Sadık da bir ara Şam'a gelmişti onunla da ara sıra görüşmelerim olurdu. Şam’da iken Şeyh Hasan Habeneke ile de görüştüm.Şeyh Hasan Habaneke için şöyle denilmiştir: O’İlimdir,ameldir,cihaddır ahlaktır ve basiret üzerine Allah’a davet edendir.’ Şeyhul kur’a Şeyh Hüseyin Hatab’ın Cuma Hutbelerini dinlemeye, ara sıra Cumhuriyet müftüsü Şeyh Ahmet Keftaro’nun derslerinde hazır bulunurdum. Gerçek ilim, alimlerin önünde diz çökmek ve rekabette bulunarak, önlerinde uzun saatlerce oturmak ve soru üzerine soru sormaktır. Furkan Mahedi, Muhacirin Semtinde Camii-Murabıt altında bulunuyordu. Onda öğrenim, hazırlık sınıfı dışında 5 yıldır ve Öğrenim, Şer-i ilimlerle birlikte, matematik, İslam dünyası coğrafyası, İngiliz dili, Arap edebiyatı, gramer(Sarf, Nahiv) derslerinden ibaretti. 




Daha öncede bahis ettiğim gibi,Sömestri (yarı ) tatilinden sonra, Hamdaki, Mahedu Ravdai Hidaiye Şer-i ye gittim. Mahed Müdürü Şeyh Sad ile görüştüm ve dedim ki mahediniz de kayd olmak istiyorum. Fakat seviyem Furkanda’kinden daha yüksek dedim, beni müdür yardımcısı Şeyh Şefik ile birlikte sınav ve mülakata tabi tuttular ve sınav sonun da 5.sınıfa(son) seneye kabul ettiler. Öğrenime devam etmeye başladım ve Mayıs ayında yıl sonu sınavı yapıldı. Sınavda başarı gösterdim ve 16.05.1976’da Hama’da ki lise dengi Mahed Ravdai Hidaiye Şeriye’yi bitirdim ve aldığım diploma, Türkiye’de Milli Eğitim Bakanlığı-Talim ve Terbiye Kurulunca, 27.05.1985 tarihli ve 2367 sayılı yazı ile denkliği yapılmıştır. Ravdai Hidaiyei Şeri-i mahedi(koleji)inde öğrenim 5 yıldı. Rufai Şeyhi, Şeyh Mahmut Şükfe nezaretinde yapılmakta idi. İnsanlığa yapılacak en büyük ve şerefli hizmet , Kur’an, Sünnet ve Şeri-i ilimler hizmetidir. Suriye’de ki Mahedler Şamda Furkan. Fethul İslami, Emniye, Hama da Ravdai Hidaiye Şeri-i Halep’te Nebhani ve Şabaniye söz konusu hizmeti vermekteydiler O’ günlerde. Programları ve metotları birbirine yakındı. Şark medreseleri ile benzerlikleri vardı. Art arda memleket dışında dört yıldan fazla kalmıştım. Kahire günleri bana göre genel kültürleşme ve dünyayı tanıma günleridir. Şark medreselerinde, Dımaşk ve Hama’daki Mahedlerin de, Şam (Dımaşk) camilerinde okuduğum Şer-i ilimleri ve Ezher de ki aldığım islami kültür, beni vahiy ve İslam potasında eritti. 
İslam potasında eriyen kişinin ırkçılıktan ve tefrikadan kaçınması gerekmektedir. Bu hususta Cenab-ı Allah buyuruyor ki; ياايها الناس انا خلقناكم من ذكر وانثى
Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık.) Yani Adem ve Havva’dan soyla övünme, mal çokluğuyla fakirleri küçümsemeyi engelledi. Adem ve Havva’dan yarattı, üstünlük takva iledir.وجعلناكم شعوبا وقبائل لتعارفوا (ve birbirinizle tanışmanız için size kavimlere ve kabilelere ayırdık.) Kabile ve soy bağı, erkek ve dişiler arasından yaratıkları yaratmıştır. Onlardan da tanışmayı yarattı. Allah daha iyi bildiği Hikmeti ile takdir ettiği birleşmeyi sağladı.ان اكرمكم عند الله اتقاكم ( Muhakak ki Allah katında en değerli olanınız, ondan en çok korkakınınız dır .) Bu Ayet sana gösteriyor ki Allah ve Resulü katında gözetilen takvadır. Soy ve şeref değildir. 
Tırmızi’de Semure’den gelen rivayette peygamber (s.a.v) buyurdu ki hasep(şeref); mal, cömertlik ve takvadır. Bunda Allah’ın sözü (Allah katında en değerli olanınız takvalı olanınızdır.) Takva anlamı; emir ve yasak bakımından Allah’ın hudutları içinde gözetmek sana neyi emretmişse onunla muttasıf (nitelenmek) olmak, seni neden sakındırmışsa ondan tenezzüh (arınmak) etmektir. ان الله عليم خبير(Muhakkak ki Cenab-ı Allah her şeyi bilendir.) Hucurat süresi ayet (13).(1) Kaynak: Muhtaseri Tefsiri Kurtubi Cilt.3 Sayfa 184-185. Bu ayet ve hadis İslam da tefrika ve taassup olmadığını gösteriyor. Biliniyor ki birlikte kuvvet, çekişmede ise zaaf vardı. Yüce Allah buyuruyor ki, (Allah’ın rahmeti ile onlara yumuşak davrandın, eğer sert ve katı yürekli olsaydın etrafından dağılıp giderlerdi). Ali-İmran suresi ayet (159). Yine Cenabı Allah buyuruyor ki (Allaha ve Resulüne itaat edin, birbiriniz ile çekişmeyiniz, başarısız olursunuz ve gücünüz gider. Sabrediniz muhakkak ki Allah sabredenlerle beraberdir.) Enfal suresi ayet (46). Peygamber (s.a.v) buyuruyor ki birlikte rahmet var, tefrikada azap var. Hadis numarası (358). Zevaidül Müsned- Abdullah bin Ahmet” Kur’an ve Sünnet” birliğin önemine ve çekişmeden uzak durmayı önem verdiğini gösteriyor. Birliğin önemine, çekişme ve tefrikadan uzak durmayı gösteren başka ayet ve hadislerde vardır. Müslümanların tefrikaya düşmeleri, bölünüp parçalamaları, İmkanlarını bir araya getirmemeleri onları zaafa düşürdü ve sömürge güçlerine ABD, AB ye ve sairlere yem etti. Bahsettiğim gibi daha önceleri tedrisat camilerde yapılırdı. Ben diyorum ki kelime anlamı ile Camilerden okumayı üniversiteler ile değiştirilmesi hayırlı bir iş olmadığını, Alimler yeterli seviyede Selefi Salihin yolu üzere bulunmamaktalar. Bugün yaygın ve bilinen Selefilik değil. Onlar camilerde okuyup ve hocalar yanında diz çökerek yetiştiler ve üniversitelerde sıralar üzerinde değil. 
Hama’daki okulu bitirdikten sonra. Memlekete dönerek yaz tatilini memlekette geçirdim. Tekrar Şam’a döndüm. Hac mevsiminde ticaret yaptım ve hac zamanı yaklaşınca hacca gitmek nasip oldu. Şöyle bir olayla karşılaştım. Şam da hacılara eşya satarken Bursa’dan bir hac kafilesi başkanıyla karşılaştım. Bana dedi ki bizimle gelirsen seni hacca götürürüz. Ve bize rehberlik ve tercümanlık yaparsın. Dedi benim vizem yok dedim. O da bizde vizeli pasaport var dedi onunla seni geçiririz dedi. Ben de öyleyse olur dedim. Onlarla anlaştım. Yola çıktık. Irak ve Ürdün üzeri Tebük kapısına vardık. Polisin pasaport kontrolünde bana verilen pasaport 75 yaşındaki birisinin pasaportuydu. Farkına vardığımda soğuk suyla duş almış gibi oldum. Kafileye zarar gelmesin diye Arapça konuşmadım. Ertesi gün kafile gittikten sonra akşamleyin birkaç kişiyle birlikte bizi karakolda nezarete attılar. Sabahleyin bizi Ürdün kapısına teslim edeceklerdi. Ancak on dakika sabır edebildim. Kapıyı çaldım nöbetçi geldi. Ona durumu anlattım o gitti karakol komutanını çağırdı geldi. Onunla 45 dakika tartıştım.
Beni öğrenci ve fesih Arapça konuştuğumu görünce yardımcı olacağını söyledi ve bir pikap ve üç, dört silahlı asker çağırdı beni Tebük Emirine (Valisine) gönderdi. Vali bir çadır da etrafında 60-70 kişi vardı. Onu çağırdılar geldi ona durumu izah ettim. O da bana talimatlara uymadığımdan geri gideceksin deyince bana cesaret geldi pasaportumu cebimden çıkardım. Kolundan tuttum işte benim gerçek pasaportum. O da şoföre dedi ki inceleyin eğer doğru ise adama vize verin hacca gitsin dedi ve çekti gitti. Şoför de bana şöyle dedi korkma hacca gideceksin, dedikten sonra beni gümrük müdürüne getirdi ona durumu izah etti. O andan itibaren iltifat gösterdiler. Bana gümrük kapısında vize verdiler hacca gittim. Hac farizasını ifa ettikten sonra Şam’a döndüm.
3.Konu . El-Ezher Üniversitesin de okumam ve İlim arayışım.
Daha önce mezun olduğum okul tarafından aynı yıl için de 1976-1977 öğretim yılı için Mısır Arap Cumhuriyet başkenti Kahire’deki El-Ezher Üniversitesi Külliyeti Usullü din (İlahiyat Fakültesinde) kaydım yapılmış idi. 
16 Aralık 1976’da Mısır’ın başkenti Kahire’ye Vanlı Fikri adında bir arkadaşla vardım ve adı geçen fakültede öğrenime başlamak için gereken evrakları kurul raporu gibi evrakları vesaireyi temin ederek öğrenime başladım. Selahattin Eyyubi kalesinde bir vakıf odasında bir arkadaşın yanına yerleştim. Burada iken 17-18 Ocak 1977 yer yerinden oynatacak gösteriler oldu. Daha sonra bir müddet Revak’ul Etrak da kaldım ve 1977 Nisan ayında Medinetül Buus El-İslamiye yurduna yerleştim ve sıkıntılarım sona erdi. 1978 yılı yaz tatilinde 15 günlük İskenderiye ye okulun tatil kampına gittik ve yıl içinde 1978-1979 öğretim yılında 3. Sınıftan itibaren ihtisas söz konusu olduğundan Kelam ve Felsefe bölümünü tercih ettim.
1979 yılının yaz tatilinde 2 ay süreyle Avrupa’ya seyahatim oldu. Ve bir sure Almanya’nın Bochum kentinde İmamlık ile birlikte Kur’ an derslerini ve dini bilgilerinin de öğrencilere verirdim. Tekrar Mısıra döndüm ve 1979 – 1980 eğitim ve öğretim yılı okuluma devam ettim.1980 yılında adı geçen fakültenin kelam ve felsefe bölümünden mezun oldum. Aynı yıl içinde son sınıf sınavlarına girdikten sonra yaz tatilinde haziran ayının sonuna doğru Almanya’ya gittim. Ve Ramazan ayı münasebetiyle Frankfurt’un Hanuv Kasabasında İmamlık Kur’anı Kerim ve dini bilgiler öğreticiliği yaptım aynı zamanda Nahif ve Fıkıh derslerini de verdim. Hanuv’da Ağrılı Tekirdağ Müftülüğünü ve İstanbul Va'izliğini yapan İhyau Ulumudin mutercimi Molla Ali Arslanla beraber aynı Camide görev yaptık. Mısır Arap Cumhuriyeti’ne tekrar döndüm. Mezun olduğum fakülteden diplomayı almak için uğraşmaya başladım. Bir ay içinde diplomayı aldım.
4 Ekim 1980 tarihinde yurda dönüş yaptım. 7 Ekim 1980 tarihinde memleketime vardım. Tam 4 yıl yurt dışında kalmıştım hiç memlekete gelmemiştim. 1979-1980 Öğretim yılı El-Ezher Üniversite Senatosunca, 26 Şaban 1400 hicri 9 Temmuz 1980 yılı miladi tarihine tekabül eden, tarihte Usulü Din fakültesi (Kelam ve Felsefe) bölümünden iyi derece ile tarafıma yükseköğrenim (Lisans) diplomasının verilmesi kararını verdi ve Eylül 1980 tarihinde 1 sayılı diplomamı aldım. Bahsettiğim diploma Türkiye Yüksek Öğrenim Kurulunca 30.05.1985 tarih ve 2041-8166 sayılı yazı ile İlahiyat Fakültesi ile denkliği yapılmıştır. 
Kahire’de, Üniversite öğrenimimle birlikte Türkiye’den gelen İmam Hatip Lisesi ve İlahiyat fakültesi mezunlarına ders veriyordum. Kahire günlerinde Şeyh Abdülhamid El-Kişkin haftalık Cuma hutbelerine de ara sıra gidiyordum ve bu kişi hutbelerinde iç ve dış olaylara değiniyordu. Biliniyor ki, Üniversite öğrenimi ilimler için anahtardır. Üniversite öğreniminden sonra geçim imkanları gençlik yaşında ve gençliğin aktif yaşında ilimle meşgul olmama müsaade etmedi bunun hasretini çekiyorum. Gençlik üretim sahası olduğu gibi çalışma ve tahsil sahasıdır. Gençlikte Kuvvet tamdır himmetler yüksek, hastalıklar, illetler, engeller uzaktır. 

Büyük tabiilerden Sirin Kızı Hafsa hanım diyor ki “Ey gençler topluluğu! Gençliğinizde Kendinizi hazırlayın, gençlerde ancak çalışma görüyorum” Malik bin Dinar da diyor ki hayır ancak gençliktedir.(1). Kaynak : Kıymetu zeman Abdulfettah Ebu Gude sayfa 234-235
Ben en değerli zamanımı zayi ettim, emeklilik dönemimde ancak ilimle ve okumakla meşgul olmaya başladım. Geçim imkânları bana imkân vermediği gibi görevim dönemimde de ev işleri bana imkân vermedi. Her ne kadar Müftü olarak biliniyor isem de unvanım Müftü ise de bunun gerçek payı bulunmamakta çünkü Türkiye’de Müftülere tevdi edilen görev Müftülükten fazla idari bir vazifedir. Bende onlardan birisiydim. Daha önce, Usulü Din (İlahiyat) Fakültesi Kelam ve Felsefe bölümünden mezun olduğumu söylemiştim. Fakat İslami öğrenimle birlikte fakültenin ilk iki yılında genel kültür almıştım ve bu ilk iki yılında felsefe öğrenimi ve çağdaş akımlarının öğrenimi de görmüştüm. 
Fakültenin son iki yılında ise öğrenim kelam, Yunan, modern Felsefe ve İslam Felsefesi ile adlandırılan Yunan felsefesinden etkilenmiş felsefeden ibarettir. Bunun öncülüğünde Kendi, Farabi ve İbni Sina idi. Ben ise felsefeyi boş beşeri düşüncelerden Salih bir toplumun meydana gelmesinde geçerli olmadığını müşahede ettim.
Buna Tus’ta 450 hicri yılında fakir bir aileden doğan ve 505 hicri yılında vefat eden İmam-ı Gazali (Ebu Hamit Muhammed Bin Ahmet El Gazali) Tehafütül Felasife (Filozofların tutarsızlığı) kitabında 20 meselede filozofları eleştirerek onların tutarsızlığına işaret etmekte olup, 3 meselede filozofları tekfir ediyor.
1.Alemin kadim oluşu söylemi.
2. Allahın külliyatı bilip, cüziyatı bilmemesi.
3. Haşir ruhani olup, cismani olmaması.
17 meselede onları tebdi-i ve tefsik ediyor. Bunlara İbni Sina ve Farabi dahil ediyor. İbnu Sina salih bir insan olmadığı, ehli keyif olduğunu (içki içtiğini, müzik ruhun gıdası) söylentileri ile meşhurdur. 

Adı geçen kitabı yazmadan önce Makasidul Felasife adında bir kitap yazmış o kitapta 20 meselede onların maksatlarını açıklamış ve daha sonra Tehafetül felasife kitabını yazarak onları eleştirmiş. Gazali o kitapta mantık ve tabiata da geniş yer vermiştir. Gazali hayrın ve şerrin iyiliğin ve kötülüğün ölçüsü Vahiydir diyor. Fakat bununla birlikte aklıda ihmal etmemiştir. Ehli Sünnetin öne sürdüğü gibi Vahye, aklıda ekliyor. Çünkü akli temel, vahiy de bina gibi görüyor ve şöyle diyor, sadece taklide çağırıp, akli tamamen uzaklaştıran cahildir. Akıl ile yetinip de Kur an ve Sünnetin nurlarından uzaklaşan kibirli ve gururludur. (1). 
Kaynak : İhya-u – Ulumi din baskı yıl 1329 hicri mısır cilt 2 sayfa 14. Ebu Hamid El Gazali tenhaya ve inzivaya çekilmiş olup mutasavvifane bir hayat sürdürmüş ise de bir şeyhe bir tarikata bağlı olmayıp, Kuran ve Sünnet ölçüsünde hayatının belli bir döneminde hakiki manada tasavvufi hayatı yaşamış bunun çoğu da Şam’ daki Minaratül Beyza’ da yaşamıştır. Bu süre de 10 yıl sürmüştür. Daha sonra tekrar Nizamiye Medreselerine tedrisatta bulunmuş halifenin önerisi üzerine Batınilerle mücadele etmiştir. Ömrünün sonunda da Hadis ilmine yönelmiş olup , hatta söylentilere göre göğsünün üzerinde Sahihi Buhari bulunduğu şekide vefat etmiştir.
Mısırlı 1849 doğumlu, Türkmen asıllı bir babadan ve Arap asıllı beni Adiy kabilesinden mısırlı anneden dünyaya gelen Şeyh Muhammed Abduh ise İmam-ı Gazalinin aksine felsefeye, mutezile görüşüne ve İbn-i Sinay’a meyyal idi. Kur’an tefsirinde bulunur iken modernlik taslayarak bir çok ayetlerin tefsirinde selefi salihinin görüşlerine ters düşmektedir.
Kaynak: İnternet- urvetul vuska sayfa (24/25)
Üniversitedeki öğrenimimle birlikte muassir kitapları da okuyordum özelikle davetçi şehit imam Hasan El-bena Allah rahmet eylesin kitaplarını okuyordum. Yazdıkları akide, tefsir, hadis, Kur’an gölgeleri, fıkıh, fetva, ahlak, siyer, hitabet va’z ve irşad, tasavvuf, İslami ilişkiler kapsamaktadır. İslam uygarlığın esasları unsurları, özellikleri düşünce ve muhtelif akımlardan İslam tutumunun esaslarını beyan ettiği gibi.
Hasan El- Benna’nın Risalelelerine de müracaat et. Yine Şehit Abdulkadir Udeh ve şehit Seyyid Kutup kitaplarını da okuyordum.
Şam’da (Dımaşk) günlerinde onun kitaplarıyla tanıştım. Dımaşk ta İlk okuduğum kitabı ise İslam’da İçtima-i Adalet ve kardeşi Muhammed Kutup, Muhammed Gazali, Sait Havva Ebu-l Ala Mevdudi, Ebul Hasan Nedevi vs. kitaplarını okuyordum. Kahire de sürekli i'tisam ve davet dergilerini okuyordum. Gazetelerden ise El Ahbar, El Ahram bazende Cumhuriyet gazeteleri vs. okuyordum. 

Kahire günlerinde İmam-ı Şafii’nin türbesini ilk defa 1977 ‘nin baharında ziyaret etim. Daha sonar defalarca ziyaret ettim. Orada, Kari Abdulbasit Abdulsemad ile görüşüyordum. Görüşmelerde kürt kökenli olduğunu itiraf ediyordu. O’ zat İmam-ı Şafi-i Camisinde Cuma günlerinde namazdan önce Kuran okuyordu. Daha önce memlekete dönüşümde bahsetmiştim. Dönüşümden sonar 07.11.1980 tarihinde hocam, babamın amcasının oğlu Molla Ubeydullah’ın kerimesi Güliye benim için istendi ve 07.12.1980 tarihinde evlenme merasimi düzenlendi zoraki olarak kış boyunca köyde kaldım. Çünkü Üniversite diplomamın denkliği Kabul edilmemişti. O tarihlerde de denklik yapılamadığından, uygun bir işte bulamıyordum, pasaport da alamıyordum ki yurt dışına gideydim Asker kaçak mesabesinde bulunuyordum. İsteğim üzere 1981 baharında askere gitmeye karar verdim. Gerçekten bana haksızlık yapılmıştı o dönemde Üniversite mezunları 4 ay veya Yedek Subay olarak Askerlik yaparken ben 20 ay er olarak askerlik yapmak zorunda kaldım. 14.04.1981 tarihinde askere alındım ve acemi eğitimi Balıkesir Çayır hisar kışlasında gördüm. Üç ay sonra Ankara Kalecik’e bağlı 930 mühimmat deposuna sevk edildim. 14.12.1982 tarihinde bu birlikten terhis oldum. 

Askerde iken cami de görevlendirildim ve erleri dini eğitim ve dini bilgileri öğretiyordum.
1982 anayasa referandumundan sonra, aralık ayının sonuna doğru Bingöl de birçok din görevlileri (Va’iz ve imamlar) yakalandı. Nedeni ise referandumda kahir çoğunluk ret oyu kullanılmış ve bunu da din görevlilerine mal edilmişti. Aralarında kayın pederim Molla Ubeydullah Okuyan da vardı. Onu evi aranırken Mısır’da okuduğum sırada göndermiş olduğum bazı mektuplara da rastlandı. Bu kimdir sorulmuş oda yakınım ve damadımdır demiş nerede ise oda gelsin teslim olsun demişler, ben de Ankara’daki Suudi Arabistan Konsolosluğu’nda yeni göreve başlamıştım gidip teslim olamadım. Hâlbuki 8-9 yıl boyunca Askerlik ve yurt dışında Öğrenimim sebebiyle memlekette bile değildim. 

Yaklaşık olarak iki yılı doldurmadan 13.Eylül. 1984 te pasaport almak için müracaatta bulundum ve 3-4 gün den sonra Cuma günü Cuma namazından sonra Pasaport almaya giderken yakalandım. Yakalamam hafta sonu tatiline rast geldiği için Bingöl’de 3 gece nezarette kaldım ve o’ zaman yürürlükte olan 163. maddeden sorgulandım, Pazartesi günü Elazığ Sıkı Yönetim Komutanlığı’na sevk edildim. Bir gecede 1800 evler karakolu nezaretinde kaldım. Salı günü öğleden sonra sıkıyönetim mahkemesinde yargılandım ve serbest bırakıldım. Daha önce Ankara’ya yakalamam için yazı yazılmış ve yakalanıp serbest bırakıldığıma dair Bingöl emniyetinden yazı yazılmadığı için tekrar 15 gün sonra Ankara da yakalandım ve yine Cuma gününe denk gelerek 3 gece daha Ankara emniyetinde nezarette kaldım. Cuma Günü Ankara emniyeti, Bingöl emniyetine Telex çekti, cevabı ise Pazartesi günü öğleye doğru geldi beni tam saat 12 de serbest bıraktılar.
4. Konu: Ankara da ve Libya’da çalışmam.
16.12.1982 tarihinde Ankara’daki Suudi Arabistan Büyük Elçiliğin de konsolos bölümünde mahalli katip ve tercüman olarak göreve başladım ve 16.05.1985 tarihinde görevimden ayrıldım. Bu tarihler arsında mesai haricinde Tabya ve Vaha Tercüman bürolarında tercüman ve Ankara 11.ve 26.Noterlerin de yeminli tercüman olarak çalıştım. Ankara’da çalıştığım sıralarda ikinci kız çocuğum Ankara’da 20.12.1983 tarihinde dünyaya geldi adı tarafımdan Enise Zerin konuldu. 
1985 Ocak ayının başında umreye gittim ve Şubat’ın başında döndüm. Diyanet İşleri Başkanlığı’nca açılan vaizlik ve müftülük sınavına sözlü 05.08.1985 tarihinde, yazılı sınava 09.09.1985 tarihinde girdim ve ikisinde de başarılı oldum. Daha önce anlaşmış olduğum Özdemir İnşaat A.Ş. ile 12.09.1985 tarihinde Libya’ya Teknik Tercüman olarak gittim. 11.02.1986 tarihinde döndüm. Konsolostaki çalışmam daha önce beraber okuduğumuz bazı arkadaşlarda vardı. Kahire’den Adıyamanlı Mustafa Kurtuluş. Medreseden, Şam’dan ve Ez-her’den Siirt-Pervarili Emin Elitaş 1973’ten beri arkadaşımdır. Medreseden ve Kahire’den Vanlı Burhan Eriş. Hama’dan ve Ez-herden Manisalı İsmail Türkan. Ez-herden Muşlu Hamdullah.
5.Konu: Diyanet İşleri Başkanlığında görev almam;
Diyanet İşleri Başkanlığına vaizlik ve müftülük için evraklarımı tekmil ederek müracaatta bulundum. Kısa zamanda tayinim Antalya H. Mehmet Eğitim Merkezi’ne çıktı. Ve 17.03.1986 tarihinde İmam-Hatip adayı (vaiz ve müftü kursiyeri) olarak göreve başladım. Kurs bitiminde kura usulüyle tayinim Siirt Pervari ilçesi merkez vaizliğine çıktı. Ve 05.05.1986 günü yeni görevime başladım ve ayrıca bana Müftülük görevi tedviren tevdi edildi. 09 .03.1987-01.04.1987 tarihleri arasında Antalya H. Mehmet Gebizli Eğitim Merkezinde Vaizlik Hizmet İçi Eğitim kursuna Katıldım. Pervari Merkez Va’izi ve Müftü v. iken 1987’de Hac Mevsiminde Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Siirt’ten Kafile Başkanı olarak Görevlendirildim Kafilemde Hocam Molla Burhan ve Hafız Taha da 6. Grup (Otobüs) te bulunuyordu ve bana manevi destekleri oldu. Yola çıkmadan önce Molla Burhan medresesine bir gece misafir olduk ve hoş sohbetimiz oldu. Eski binaya yeni binalar ilave edilmişti. Medresesi gittikçe gelişiyor, genişliyor ve yeni binalar ilave ediliyor. Bu medrese Şarkta en büyük medresedir. 08/10/2007 tarihinde aldığım bilgiye göre 500 öğrencisi bulunmaktadır.
Pervari’nin balı ve narı meşhurdu, dolayısıyla ballı ve narlı Pervari deniliyordu. Orada görev yaparken bir Kur’an Kursu temelini atmıştım. Pervari’de görev yaparken Ortaokul ve Lisede de Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerine girerdim. Orada iken karşı çıktığım halde dara ser zer diye bilinen bir kabir üzerine mermerden bir yapı yapıldı. Uyduruk bir rüyaya istinaden, aslı ve mesnedi olmadığı halde, Abdurrahman bin Avf adı verdiler. Hâlbuki kendisi Medine’de bulunan Baki Mezarlığında metfundur. 22.09.1987 de söz konusu görevimden naklen ayrılarak Ağrı Tutak Müftülüğüne 25.09.1987 de yeni görevime başladım. 16.02.1988 günü 3.çocuğum dünyaya geldi. Tarafımdan adı Muhammed Enis konuldu. 04.02.1989 günü 4.kız çocuğum dünyaya geldi. Tarafımdan adı Hasibe konuldu.1988 de girişimlerimle Türkiye Diyanet Vakıf Şubesi kuruldu.1988 yılı içinde öğretmenlik mecburi sınavına girdim ve sınavı kazandım. 

1989 tarihinde Kastamonu İli Cide İlçesine naklen İmam Hatip Lisesi Meslek ders öğretmeni olarak atandım. İlçenin uzak oluşu ve aile sorunları nedeniyle oradaki görevden feragat ettim. 1989 Mayıs ayın sonunda H.M. Gebizli Eğitim Merkezinde 10.günlük İlçe Müftüleri Seminerlerine Katıldım.20.06-03.08.1989 yılı içinde Güzergah görevlisi olarak tekrar hacca gittim. Yol ve Medine'nin 2-3 günleri hariç olmak üzere 17 gün Bağdat ta, 22 gün Mekke de görev yaptım. Tutak ilçesine bağlı 81 köy mevcut idi mezralarla 100 üstüne çıkıyordu. Tutak Merkez sakinleri yarısından fazla ve köylerinden 13 tanesi Kars muhacirleri idi. Diğerleri ise Kürt kökenli vatandaşlardı. Tutak’ta iken Türkiye Diyanet Vakfına üzerine cami yapmak üzere 2 arsa bağışlamayı sağladım. Ve iki cami temeli atma şerefi bana nasip oldu. Bu ilçenin içinde Murat ırmağı geçiyordu. Bu ilçede görev yaparken İmam Hatip Lisesinde meslek dersleri öğretmenliğini de geçici olarak yapıyordum. İlçe Halkıyla diyaloglarım gayet iyiydi ve birçok sulhiyetler (barışlar) da bulunuyorduk. Önce hoca efendiler zemin hazırlayarak benimle birlikte, İlçe eşrafı sulhiye yerine gidip son noktayı koyardık 16.03.1990 naklen Tutak Müftülüğünden ayrılarak 21.03.1990 tarihinde Diyarbakır Lice Müftülüğü’nde göreve başladım. Ramazan ayı münasebetiyle 26.03.1990 Fransa’ya gittim. 1 ay Lyon iline bağlı Viene de görev yaptım. Ve 28.04.1990 tarihinde döndüm. Tekrar görevime başladım. 
Lice’de kaldığım sürede meydana gelen olaylardan ben ve aile fertleri sıkıntı yaşamaya başladık. Her ne kadar sıkıntılarımı yüksek derecedeki yöneticilere anlatım ise de duymazlıktan gelerek kulak ardı ettiler. Orada bazen bazı gecelerde hatta gün ortasında taciz ateşi açılıyordu. Emniyet güçleri buna karşılık veriyordu. Bu ise 1-2 saat sürmekte idi. İlçede sıkıntılar başlayarak birçok insan meskenlerini terk edip bazı köyler yıkılarak ve yakılarak boşaltıldı. Daha önce konuyu başkanlık yöneticilerine arz ettiğimi bahsetmiştim. Sanki hiç bir şey yok gibi kendi maslahatlarını ve çıkarlarını düşünmekteydiler. Böylece sıkıntılı günler devam etmekte olup taki naklim 19.08.1993 Isparta ili Yenişarbademli ilçe müftülüğüne yapılıncaya kadar. Lice İlçesinde görev yaptığım süreçte birçok caminin tadilat ve onarımlarını yaptık ilçe halkıyla dayanışma içerisinde diyaloglarım iyiydi ve birçok müsamahalarda bulunuyordum. 
19.08.1993 tarihinde eski görevimden ayrılarak 27.08.1993 tarihinde yeni görevime başladım. Bu ilçe küçük ve şirin manzaralıydı. Ormanı ve pınar gözü ile anılıyordu ve Beyşehir gölüne yakınlığı 3 kilometreydi ve gölün kenarında Keykubatlı Alaettin’in sarayı vardı. Bu ilçede iyi alimler yetişmiş zamanında ve onlardan eski değerli Arapça kitaplar kalmıştı ve benden önceki Müftü tarafından Müftülüğe alınmış zamanım bol olduğundan onları sık sık okuyordum ve onlardan çok istifade ediyordum. Daha önce Kur’an Kursu olarak yapılan ve sonra Belediye ye geçen bir binanın belediyeden TDV adıyla 17 milyona satın aldım. Bir bölümüne Müftülüğü taşıdık diğer bölümünü ise Kur’an kursuna çevirdik ve bu ilçede görev yaptığım süreçte dönem dönem ortaokulda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerine giriyordum. Ayrıca bir dönemde ise Ticaret Meslek Lisesi’nde felsefe ve sosyoloji derslerine girdim. Adı geçen ilçede iki yıl görev yaptıktan sonra tayinim Çorum Boğazkale İlçe Müftülüğü’ne çıktı ve 31.08.1995 yeni görevime başladım. Ancak çocuklarımın eğitimini göz önünde bulundurdum ve Sungurlu ilçesinde ev kiraladım. Gidiş, geliş suretiyle bir yıl görev yaptım. Bu yeni ve yeşil ilçe Hattuşaş kalıntılarıyla meşhur idi. Boğazkale de göreve başlar başlamaz daha önce görev yaptığım Yenişarbademli kaymakamı Zülküf Dağlı tarafından tarafıma Takdirname gönderildi.
1996 yılı tayin döneminde İlçe Kaymakamı Rıza Dalan ile aramızda çıkan bir çekişme neticesinde Mardin-Midyat ilçe Müftülüğüne tayinim çıktı. Daha önce Lice’de çekilen sıkıntılardan dolayı oraya rıza göstermediğimden dolayı Afyon Dazkırı İlçe Müftülüğü ile değiştirildi ve 15.08.1996 tarihinde Boğazkale’deki eski görevimden ayrıldım, Sungurlu’da ikamet ettiğim sürede İmam Hatip Lisesi Meslek dersleri öğretmenlerine Ebu Hanife’nin Fıkhu’l Ekber’i ile El-İhtiyar kitaplarını okutuyordum. 
23.08.1996’da yeni yerimde görevime başladım. Göreve başlar başlamaz 3 günlük seminer için Bursa’ya gönderildim. 13-17.10 1997 tarihleri arasında Antalya H. M. Gebizli Eğitim Merkezi’nde İlçe Müftüleri seminerlerine katıldım. Dazkırı’da iken Müftülüğün ve T.D.V. Dazkırı şubesinin yazışmaları daha iyi yürütülebilmesi için 1998’de Müftülüğe bir adet bilgisayar aldım ve bilgisayarla tanıştım. 

1997-1998 Eğitim-Öğretim yılında çocuğum Enise Dazkırı İmam-Hatip Orta Okulu bitirerek, İmama-Hatip Lisesinin 1. Sınıfına başladı ancak 40-50 gün devam edebildi. Başörtü yasağı nedeniyle okulu bıraktı. 40-50 gün İmam-Hatip Lisesi 1.sınıfında okuduğu için açık Öğretime de kabul edilmedi. Ancak 2002-2003 Eğitim-Öğretim açık Öğretime kabul edildi. Açık Öğretimden Liseyi, İlahiyat Ön Lisansı ve Uzak Eğitimden İLİTAMI bitirdi. Diğer çocuğum Tuba ise son sınıfta okuyordu onu Elazığ İmam-Hatip Lisesine gönderdim. Orada suhulet vardı, yasak uygulanmıyordu. İlahiyat Ön Lisansı Açık Öğretimden ve İLİTAMI Uzak Eğitimden bitirdi. Bu süreçte, erkek çocuğumu medreseye veya imam- hatip lisesine göndermek istedim, ikna edemedim, bana şunu söyledi.” Kafayımı yedim, ablalarımın başına neler getirdiler, ne malum başıma benzer şeyler gelmez”. 4. çocuğum Hasibe’yi ise hafızlığa gönderdim ve liseyi, İlahiyat Ön Lisansı Açık Öğretimden okuttum. İLİTAMI ise Uzak eğitimden bitirdi. İşte 28 Şubat sürecinin despot uygulamaları.
1999’da ise O’ despot yönetim baskısı altında, Merkezi Va’z Sistemi kurdum. Merkez ve köy camileri bu sisteme bağlı idi. Müftülük mülkiyeti T.D.V. Ait müstakil bir binada hizmet veriyordu. Bu hizmet binası 3 kattan ibaretti. 1. Kat Kur’an Kursu 2. İdari Bina 3. Kat Lojman idi.
Bu görev yerimden 2000 yılında görevli olarak hacca gittim ve bu ilçede görev yaparken bir dönem ticaret lisesinde Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerine girdim ve Hakses Dergisi’nde bazı hutbelerim yayınladı. Bu ilçede peygamber efendimizin kutlu doğum münasebetiyle gerek bu ilçede gerek Mücavir Başmakçı ve Dinar ilçelerinde konferanslar verdim. Halkla İlçede diyalogum çok iyiydi. 
2001 yılında tayin döneminde tayinim Kayseri-Pınarbaşı Müftülüğüne çıktı. 03.09.2001 tarihinde resmi olarak eski görevimden ayrıldım, ayrılmadan önce İl Müftüsü Mustafa Hakkı Özer tarafından tarafıma Teşekkür belgesi gönderildi. 07.09.2001 Cuma günü eşyam yüklendi aynı gün saat 14,00de Dazkırı’dan hareket ettik ve 08.09.2001 Cumartesi günü saat 08.00 de, Pınarbaşı’na vardık ve yerleşmeye başladık.13.09.2001 Perşembe günü, yeni görevime başladım. Görevime başlarken 3-4 gün sonra ilden Va’z ve İrşad ekibi geldi. Pınarbaşı şirin ve tatlı bir ilçedir. Yol güzergâhın da ulaşımı kolay bir ilçedir. Coğrafi bakımından Kayseri’nin en büyük ilçesidir. 116 köyü mezralarla birlikte 145-146 ya ulaşmaktadır. Tarihi pınar gözü, Tarihi Camileri, Melik Gazi Gürbesi ve Ala Balık tesisleriyle meşhurdur. Müftülük, mülkiyeti T.D.V’ye ait hizmet binasında hizmet veriyor ve bu bina manzaralı ve şehrin en güzel yerindedir. Hemen yakınında suni şelale ve ön cephesinde çocuk parkı vardır. 26-27 Aralık 2002 günleri sert ve soğuk bir hava vardı. 2002’nin baharında exper bir bilgisayar aldım. Bu bilgileri yazmaya başladım. Çocuk tarafından bilgisayara format atılarak birçok bilgiler kaybedilmiş. 30.06.2003 ün 2 Şubat ile 2 Mart tarihleri arasında Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Hac mevsiminde Kayseri’ den kafile başkanı olarak görevlendirildim. Ve bu tarih arasında hac menasik’lerini yerine getirdim. 
15.12.2004-24 Ocak 2005 tarihleri arasında yine Kayseri’den Kay Turizm yan kuruluşu Büşra Turizm Seyahat ile kafile başkanı olarak görevlendirilerek söz konusu tarihlerde hac seyahatinde bulundum.
14.06. 2005 ile 18.06.2005 tarihleri arasında Erciyes Devlet Su İşleri Bölge Müdürlüğü Erciyes Tekir yaylasındaki sosyal tesislerde Diyanet İşleri Başkanlığının düzenlediği seminere katıldım
13 Nisan 2006 ve 29 Nisan 2006 tarihleri arasında Diyanet İşleri Başkanlığınca yine Büşra seyahat turizm ile Umre Menasikini yerine getirmek için kafile başkanı olarak görevlendirildim. 24.09.2007 tarihinde 18,5 yıl sonra 5.çocuğum dünyaya geldi. Adı İyman Reyan konuldu . 2007’nin temmuz ve ağustos aylarında Pınarbaşı Müftülük binası zemininde bulunan bölüm, tadilat ve tamirat yapılarak model bir Kur’an kursu olarak hizmet vermeye hazırlandı.2.kattı lojman 3. Katı idari bina idi. 2007-2008 eğitim-öğretim yılında iki sözleşmeli Bayan Kur’an kursu atanarak faal bir şekilde hizmet vermeye başladı. Bu görev yerinde İl Müftüleri tarafından bir kaç Teşekkür name tarafıma verilmiştir. 2008’in Temmuz ayında Eskişehir Han İlçe Müftülüğüne tayinim yapıldı. Ancak ailevi sorunlardan dolayı yerine Gaziantep Oğuzeli İlçesi ile değiştirildi. 


18.08.2008 tarihinde Pınarbaşı da ki görevimden ayrılarak 28.08.2008 tarihinde yeni görevime başladım. 17.06.2009 - 28.06.2009 tarihleri arasın da 11 günlük Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Otel-2 tiple Umre Menasiklerini yerine getirmek üzere Gaziantep’ten kafile başkanı olarak görevlendirildim. 24.10.2009 ile 08.12.2009 tarihleri arasında hac mevsiminde Gaziantep ten kafile başkanı olarak görevlendirildim. Ve bu tarihler arasında Hac Menasiklerini yerine getirdim. Çocuğum Muhammed Enis Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İşletme Bölümünden 22.06.2010 tarihinde mezun oldu ve 2010-2011 Eğitim-Öğretim yılında Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsün de tezli Yüksek lisansa kaydını yaptı ve 10.08.2011tarihinde İstanbul Sosyal Güvenlik Kurumun da Memur olarak göreve başladı. Ondan önce Kız çocuğum Hasibe 08.07.2011 tarihinde Oğuzeli merkez Kur’an Kursunda sözleşmeli olarak göreve başlamıştı ve Daha sonra naklen tayini Şahinbey İstiklal Kur’an Kursuna çıktı ve 15.08.2011 tarihinde yeni görevine başladı. 2011 Sömestri tatilinde Oğuzeli merkez Kur’an kursu tamirat ve tadilat girişimlerimle yapılarak kaloriferi döşendi, İç aksamı tamamen yenilendi. 
24.02.2011-09.03.2011 tarihleri arasında Gaziantep ten Umre Menasiklerini yerine getirmek üzere kafile başkanı olarak görevlendirildim. 2011’in temmuz ayında Muş İl Müftü Yardımcılığına isteğim olmadan kerhen ve cebren tayinim yapıldı. İtirazlarıma rağmen isteğim şekilde tayinim değişmedi ve bana, Daire Başkanı Recep Sönmez tarafından Kilis’in Polateli İlçesi teklif edildi ve ben bunu red ettim. Daha önce Diyanet İşleri Başkanı bir tayin için Özel Kalemi ve İl Müftüsü Ahmet Bulut aracısıyla teklifte bulundu ve ben Kabul etmedim. Ayrıca bu tayin siyasi bir tayin olma payı da vardı. Çünkü Oğuzeli Belediye Başkanı Bekir Öztekin’in tayinler hususunda birçok tekliflerini red ettim ve bu tayinimde de girişimleri söz konusuydu. Onunla yaptığım telefon görüşmelerinde nerede ise bunu itiraf ederdi. Bu cebri tayinimde her iki başkanında etkisi olduğu kanaatini taşıyorum. Ancak buna rağmen 31.07.2017 tarihinde emeklilik suretiyle başkan Muhammed Görmez’in görevden alınış şekli uygun olmadığını ve vicdanen Kamuoyunu rahatsız etti.

Eski Başkanlardan ve şimdiki Başkandan daha yetenekliydi. Çünkü sesi müsait, hem ezan ve Kur’an okuyabiliyor, hem hutbe ve va’z yapabiliyor, hem de konferans verebilmekteydi. Oğuzeli’nde görev yaptığım sürede gerek Oğuzeli merkezi Va’z sisteminden gerek İl Müftülüğü va’z ve irşad programı gereğince Ulu Camiden il merkezi va’z siteminden ve il merkezinden bulunan diğer Camilerde Va’z, Radyo GÜL FM, Kanal 5 ve kanal 27 de programlara katıldım.
06.09.2011 Salı günü eski görevimden ayrılarak 19.09.2011 pazartesi günü yeni görevime başladım. Görevimden ayılmadan önce emekli olmak istedim ancak bazı arkadaş ve dostların tavsiyesi ve D.İ. başkanı nezdinde girişimde bulunmaları üzerine emeklilik kararından vazgeçtim. D.İ başkanı söz verdiği halde sözünü yerine getirmedi. Muş’ta görevime başlayınca ilk Cuma Va’zımı da daha önce bahsettiğim Yeşil ova Beldesi’nde 23.09.2011 Cuma günü yaptım. Orada Medrese arkadaşlarımdan okuması daha illerde hocam mesabesinde olup, İmamlıktan emekli olan Yahya Yılmaz ve yine emekli arkadaşım Mehmet Ataman İle görüştüm. 

Eski günlerimizi hasbihal ettik. Eski günlerimizi yadettik. Muşta daha önce beraber değişik Medreselerde beraber okuduğumuz bir çok arkadaşlarla buluştuk.
Göreve Başlayıp 5 gün sonra izin aldım ve Gaziantep’e döndüm ve bu ilin Şehit Kamil ilçesinin Gazikent semtinde ev satın aldım ve 30.09.2011 tarihinde eşyayı taşıdık. Aile fertlerimi oraya yerleştirdim. Tek başıma görev yerinde kalırdım. Çetin karlı bir kış geçirdim. Ara sıra izin ve rapor alırdım. Başkanlık idaresince bu despot muameleye tabi tutuldum. Kış geçti ilkbaharda 14-20 Nisan 2012 tarihler arasında Kutlu Doğum Haftası nedeniyle Yeşilova, Konukbekler ve Kızılağac beldelerinde konferanslar verdim. 16.5.2012 tarihinde Varto ilçesinde ilk va’zı mı ettim. Yaklaşık olarak bir yıl sonar bir arkadaşım aracı oldu, başkanın makamından bana telefon açtı, Kilis için ne diyorsun? dedi ben ise Muş’tan ise orası olsun, orası Gaziantep’e daha yakın dedim. Geçici olarak Kilis Müftülüğü’ne görevlendirildim. 
21.09.2012 tarihinde geçici olarak ayrıldım 24.09.2012 de kağıt üzerinde Kilis il Müftü Yardımcılığı’na başladım ise de, bilahare sığınmacı kampına görevlendirildim. Daha sonra asaleten naklim adı geçen ile Müftü Yardımcısı olarak çıktı ve tekrar Muş’a gittim. 17.10.2012 tarihinde Muş’tan ilişkimi keserek 30.10.2012 tarihinde asaleten Kilis İl Müftü Yardımcılığı’na başladım ve yine Öncüpınar Sığınmacı kampına görevlendirildim. Ailem Gaziantep’te ikamet etmekteydi ben ise gidiş ve geliş yapmaktaydım. Kampa gidiş geliş işkence gibi bir şeydi. O durumu İl Müftüsüne Defalarca anlatmama rağmen razı olmadı ve kendisi evhamlı birisiydi. Kampta görevli iken Cuma hutbelerini de okuyordum.
Diyalogum Suriyelilerle çok iyiydi özelikle kültürlü ve öğretmen tabakasıyla bu geçici görev mahallinde iken sağ gözümden rahatsızlandım ve Gaziantep Dünya Göz Hastanesi’nde tedavi gördüğüm halde iyileşmedim. Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne gitmemi tavsiye ettiler ve oraya gittim muayene olup, uzman doktorlar imkânları yeterli olmadığı için Ankara veya İstanbul büyük hastanelerine gitmemi ve göz hastalığımla ilgili cerrahi operasyon gerektiğini söylediler.
Bu arada 09.12.2012 ile 15.12.2012 tarihleri arasında Sandıklı ilçesinde İl Müftü Yardımcıları için Hizmet içi Eğitim Seminerleri düzenlendi ve bu seminerlere katıldım. Seminer sonrası 18.12.2012 tarihinde Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından İstanbul Cerrahpaşa Tıp Fakültesine Sevkim Yapıldı. 19.12.2012 tarihinde İstanbul’a giderek adı geçen Fakültede aynı gün öğleden sonra muayene oldum. Yapılan muayene sonucunda 30 Ocak 2013 tarihi için cerrahi operasyon için gün verildi. 28.01.2013 de söz konusu Fakülteye vararak yatış işlemlerine başladım. 30.01.2013 tarihinde ameliyat oldum. 31.01.2013 tarihinde taburcu edildim bu hastane istirahat için bana 10 gün rapor verdi ve rapor bittikten sonra tekrar Gaziantep Üniversitesi Fakültesinden (5 gün) rapor aldım ondan sonra emekliliğe karar verdim 20.02.2013 tarihinde emeklilik dilekçemi kurumuma verdim, onay geldikten sonra 19.03.2013 tarihinde görevden ayrıldım. Adı geçen kurumda tam 27 yıl 2 gün görev yaptım. Daha önce Suriye’ye gidiş kıssamdan ve Suriye sığınma kampında görevlendirilmemden bahis etmiştim.
İlim arayışım, Şarktan sonra Suriye ile başladı ve resmi görevim de Suriye kampı ile emeklilik suretiyle sona erdi.

6.Konu: Emeklilikten sonraki Dönemde Okumak, İncelemek, Öğretim ve Davet: 
Anılan tarihte emeklilikten sonra ana kaynak eski ve yeni kitaplardan tefsir, fıkıh ve İslami mezhepler tarih kitaplarını okumaya başladım camilerde bazı görevlilere nahiv tefsir hadis Hanefi ve Şafii fıkhını okuttum. Yaklaşık olarak 2 yıl süresince hafız Kur’an Kursunun birisinde yaklaşık olarak 2 yıl süresince Hanefi fıkhını okuttum. Bir süre Gül FM radyosunda Hanefi fıkhını esas alarak mezhepler görüşlerini ihtiva eden programlar yaptım. Halen 2016 baharında akşam namazından sonra isteklilere nahiv ve tefsir derslerini okutuyorum. Ali Bardak oğlu ve Mehmet Görmez dönemlerinde özellikle bu sonuncunun döneminde Diyanet İşleri Başkanlığında yüksek rütbelere Üniversitedeki Öğretim Üyelerine (Akademisyenler) istila (sardı) etti bu yüksek makamlara gelenler yönetmelikleri ve iç yönetmelikleri bilgileri eksikti. 
İdari işlerde bilgileri eksikti bilgileri eksik olmakla beraber muameleleri maslahat çıkar ve kişiler arasında ayrım yapmaya göre idi. Doktora diploması olanlardan başkasına önem vermiyorlardı. Doktora diplomasına sahip olanların arasında bile ayrım yapıyordular. Üniversitedeki Öğretim Üyelerine önem vermekteydiler. Makam ve rütbelerine dünyevi çıkarları için kullanılmakta idiler. Bu kurumda adalet ve ihlâs diye bir şey kalmamıştı. Yüksek makamlara kadınların tayin edilmesi ve onların erkek ve kadınlardan oluşan karma bir şekilde konferanslar verdirtmeleri mevzu bahis idi. Demek istediğim kadınların görev alması ve yüksek makamlarda yöneticilik yapması değil. Demek istediğim erkek-kadın karışımından sakınmaları ve hem cinsleriyle muhatap olmaları ve onlara İslami çerçeve içinde hayırlı hizmette bulunmalarıdır. 
Fakihlerin cumhuru yabancı kadının sesi ihtiyaç duyulursa, dinlemek caizdir. Bunlara Şafii Fakihleri dahildirler.

Ancak bazı Hanefi Fakihleri yabancı kadının sesi avret(haram) sayarak, dinlemek caiz değildir. Kaynak: Prof. Dr. Sait Ramazan Butin’in Fıkhu Siresi sayfa(421). Halbuki kadınların sesi fitneye sebep olursa fakihlerin icmaı’na göre haramdır. C .Allah Nur suresinin ( 31) nci ayetin de kadınlar için şöyle buyurur. (Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar) yani dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler. Hal böyle iken yabancı erkeklere hitap etmeleri ne kadar doğru olur. 
Benim bir il Müftüsü ile aramdaki tartışmada ona dedim ki kadınların erkeklere konferans vermesi caiz değildir. O da bana dedik Aişe (r.a) erkeklere konferans veriyordu ben ona dedim ki haşa ve kella Aişe (r.a) böyle bir şey yapmıyordu. Ancak perde arkasında sorulan sorulara cevap veriyordu. Bunun tamamı modernlik, uygarlık ve medeniyet adı altında yapılıyordu. 
Şu hadise göz atalım. Mehdi oğlu Abdurrahman bize konuştu, El-Mübarek oğlu Abdullah bize konuştu. Yezid oğlu Yunus’ten, O’da Zühri’den. Nebhan’dan, Ümmü Seleme r.a. O’na dediki; ben ve Meymune Resululah s.a.v yanındaydık. İbnu Ümmi Mektum Resululahın s.a.v yanına geldi.
Örtünme emri geldikten sonra idi. Resululah s.a.v bize dedi ki ondan örtünün, bizde ona dedik ki; Ey Allah’ın Resulü O’ amadır ne bizi görür, nede bizi tanır. O’ ama ise sizde amamisiniz? (O’nu görmuyor musunuz?).dedi. İmam Ahmed Müsnedinde Senediyle rivayet etmiştir. Hadis Numarası 6/296. Ebu İsa Tirmizi rivayet etmiştir. Hadis Numarası (2778). Hadis hasan ve sahih demiştir. Ebu- davut tahric etmiştir. Hadis Numarası (4112). Hafız İbnu-Hacer Takrib Kitabında makbul dur demiştir. İmamı Nevevi Müslim şerhide hadis hasandır demiştir. Fakihlerin çoğu kadının erkeğe bakması caiz değildir demişler. Gerekçe Nur Süresinin 31.Ayette C. Allah buyuruyor ki; Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Bu açıklamalar doğrultusunda kadın ve erkek zaruret dışında göz göze gelmemeli, hele hele konferans verme gibi hiç olmamalı.


Başkan ise Kurumda yapılanlardan ve gerçeklerden habersiz gibiydi ve kurumdaki işler yardımcısı Emin Öz Afşar tarafından yürütülüp, kuruma hakimiyeti sağlamıştı. D. İ. Başkan Ali ERBAŞ döneminde Bayan Prof. Dr. Huriye MARTI 18.11.2017 tarihinde Diyanet İşleri Başkanlığına atanmış ve 20.11.2017 tarihinde görevine başlamıştır. Ümit ederim ki İslami mahremlik içerisinde kalarak hareket eder, karma konferanslardan ve erkeklere konferans vermekten kaçınır.
Daha önce bahis ettiğim olumsuzluklardan dolayı bu kurumdan ayrılmayı ve şer-i ilimler ile İslami kültür ile meşgul olmaya karar verdim.
Türkiye de gerek laiklik ilkesine tabi olan Diyanet İşleri başkanlığı kurumu ve mensupları ile cemaat ve devlet tarafından izin verilen veya verilmeyen müesseseler İslami davetlere ve din hizmetleri metotları doğru değildir. İnsanlar üzerine Allah’ın nimetlerindendir ki onları yoluna hidayet etmiş ve yolunu onlara izah etmiştir. Onları, akıl aşırılıklarını bir araya getirilmesini ve havai nefse düşmesine, akıllarının ve nefislerinin dürtülerine bırakmamıştır. Eğer ki bırakmış olsaydı bir maksada ve hedefe eremezlerdi ve yine rüşte (hidayet)’e dönmezlerdi. Esefle diyorum ki! Onlardan bahsettiklerim kalplerin karanlığını aydınlatacak, Rabbani öğüt ve İlahi İrşad üzere değillerdir. 
Durumları İstismar edip dünyevi maslahatlarını ve çıkarlarını dini maslahat ve çıkarlar üzerine tercih edip adeta dinle ticarette bulunuyorlardı. Tasavvuf ve Sofi tarikatları ile değişik grupların kurdukları zikir meclislerin de dini ve tasavvuf musikisi ile icra ettikleri musiki dinden değildir. Bu konuda kötü örnek DİB, İlahiyat fakülteleri ve bazı tasavvuf tarikatlarıdır. Burada İlahi söyleyen erkek ve kadın raks yaparak ve saz sesleri icra etmektedirler. Kendilerinden kötü sesler çıkıyor el çırpma ve ıslıklar yapılmakta idi. Cenabi Allah cahiliyet ehlinden bahsederken şöyle buyuruyor. <<Beyt’in (Kabe’nin ) huzurunda namazları ise ıslık çalıp, el çırpmaktan başka bir şey değildir.>>Enfal suresi Ayet.35
Muka: El çırpmak. Tasdiye: Islık: Söz konusu meclisler Allah’ı anmak meclisi değil, şeytani bidatler meclisleridir. Oralarda Allah alaya alınıyor ve maazallah buna cesaret ediliyor. Bizden birisi ismi şarkı bağırmak ve raks ile anılırsa kendine ihanet (Küçültme) edilmiş sayar. Bu şekilde Allah zikir edilmesi nasıl uygun olur? Allah’ı anma meclislerinden maksat orada Allah’ın kitabını okumak, müzakere etmek ve Allah’ın nimetlerini sayıp dile getirmek, layıkı ile ona senada bulunmak Allahın va’dini (sözünü,sevabı) ve va’idini (korkutma,tehdid,azap) isim ve sıfatlarını anmak. (1).
Kaynak İktibas: Sahihul ehadis el kudsiye sayfa:138 Dr Muhammed Halil Herastan nakil edilmiştir. 
Babam Haci Emin 23.05.2017 tarihinde Elazığ’da vefat etmiş Hüseynik (Ulukent) kabristanında annemin yanına defin edilmiştir. 1926 – 2017 tarihleri arasında yaşamıştır. 91 yaşında vefat etmiştir. Allah rahmet eylesin. Babam alimleri ve medreseleri seven birisi idi. Amcası oğlu Molla Ubeydullah, benim ve torunu Nurullah’ın yetişmesinde büyük rolü ve gayreti olmuştur. 
18.10.2017 de arkadaşım Taha Altun Kaynak ile telefonda görüştüğümde iki yıl içerisinde Kuranı ezberleyip hafızlık şerefine nail olduğunu söyledi. Kendisini tebrik ettim. Kendisi Gaziantep’te oturmakta olup Mardin Midyat 6.2.1956 doğumludur. Kahire ve Dımaşk’tan arkadaşım olup Mısır Kahire El-Ezher Üni. Şeriat Fakültesi mezunudur. 
60 yaşından sonra hafız olmuştur hatta ifadesine göre bir iki yaş daha büyük olabilir. Demek ki okumanın ve hafızlığın yaşı yoktur. 
Biraz önce bahsettiğim olumsuzluklara Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanlığı öncülük yapıyor. Aynı olumsuzlukların Mısırda sofi tarikatları arasında da görmüştüm ve yine Hanif dinin ruhuna uygun olmayan Saz sesleri eşliğinde dini ilahiler söylemesidir. Avam nazarından bu ibadettir. Hâlbuki ibadetle alay ve dini duyguları istismar etmektir. 
13.05.2016 de İmam Hatip Okullarının kutlama merasiminin 3. Gecesinde bir televizyon kanalında yaklaşık olarak 18-19 yaşında 2 kız sahneye çıkarak dizili bir şekilde şiir okurken müşahede ettim.
Maalesef bu da din adına yapılmakta olup, yine 13.05.2016 tarihinde tasavvuf adı ile sema yapılıyordu. Anılan tarihte Türk Televizyon Kanallarının birisinde ayakta raks ile birlikte Allah anılıyor dizler kırılıyor ortalarında şeyhleri Mevlevi’lerin semasını yapıyorlar adeta raks yaparak din ile alay ettiklerini müşahede ettim. 
16.05.2016 tarihli Türk televizyon kanallarının birisin de müşahede ettim ki kadınlar sema yapıyorlar. Elbiseleri ve etekleri diz üzerindeydi din ve tasavvuf adına ilahiler söylüyorlardı. 20.05.2016 tarihinde televizyon kanallarının birisinde Kredi ve Yurtlar Kurumunda bir koro şeklinde toplanan kadınların başları açık etekleri kısa tasavvuf musikisi adıyla sazlar eşliğinde ilahiler söylüyordular. Bu fesatlıklar Allahu Teâlâ’nın şu sözünün kapsamına girdiğini görüyorum.<<İnsanlardan kimi söz eğlencesini satın alıyor.>> yani Şarkı İbni Mesut İbni Abbas ve başkalarının görüşüne göre bunun üzerine ibni Mesut r.a Allahtan başka ilah olmadığına üç defa yemin ederek o şarkıdır. İbni Ömer den de gelen rivayette de O (söz eğlencesi) şarkıdır ve yine İkrime, Meymun bin Mehran ve Makhul aynısını ifade etmişlerdir. <<Bilgisiz olarak Allah’ın yolundan saptırır ve onu alay edinir.>> Tirmizi 1005 ve başkası. Bezar 795 Heysemi Mecme-u Ez’Zevaidde 3/13 de Enesin ve başkasının rivayetinden peygamber efendimiz s.a.v buyurmuş ki: <<İki melun ses vardır. Onlardan sizleri sakındırıyorum; zurna sesi ve şarkının yanında Şeytanın çığlığı>> coşması ve yanakların dövülmesi elbiselerinin yırtılması musibeti yanında çığlığı. Taber-i dedi ki Ulema şarkının mekruh olduğunu ve ondan sakınma hususunda icma etmişler.<<Onlar için alçaltıcı azap vardır.>> <onları alçaltılacak şiddet.> (lokman süresi ayet 6.) kaynak. Muhtaserul kurtubi cilt 2. Sayfa 607-608. 
Saz eşliğinde ilahi söyleyenler hayır ve ibadeti engelleyip batıl yolunda kendi egolarını tatmin ediyorlar. Hayır, işlediklerini zannediyorlar hâlbuki bu yaptıkları hayra ve dine alamet değildir. Bu ise insanların mallarını yemek için bir istismardır. Allah’ın dininin alaya almak ve istihza etmektir. Amelleri ise serap gibi toz dumandır.
Allah’a Davet etme, İknada muhaliflerle mücadele etme ve müsamaha gösterme metodu:
Kur’an’ı Kerimde Cenabi Allah buyuruyorki <<Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle çağır ve en iyi şekilde onlarla mücadele et.>> Nahl suresi ayet 125. 

Kim bu ayeti manasını tefekkür ederse iyi yol ile mücadele etmek yeterli değildir. belki ayet en güzel şekilde mücadeleyi emretmiştir. Kalpleri cezb etmek için ve birbirinden uzak olan kişileri yaklaştırmak için en iyi şekilde mücadele etmek Müslümanın üzerine vaciptir. 
Bu kabilden Kureyşililer’ den bir genç Peygamber S.A.V’nin yanına gelerek zina yapmak için izin istiyor sahabeler galeyane gelerek Peygambere karşı cüretinden dolayı ona saldırmak istediler. Fakat Peygamber s.a.v başka bir tutum takınıyor ve gence diyor ki yaklaş o yaklaşıyor ona diyor ki ‘O işi annen için istiyor musun hayır vallahi Cenab-ı Allah beni sana feda eylesin Peygamber s.a.v o insanlar da anneleri için bu işi istemiyorlar. Daha sonra bunun benzeri kızı, kız kardeşi, halası ve teyzesi için söylüyor bunların hepsinde cevabı hayır vallahi; Allah beni sana feda etsin diyor. Peygamber s.a.v. diyor ki insanlar da bunu istemiyorlar ve elini onun üzerine koyarak diyor ki! “Ey Allah’ım günahını bağışla, kalbini temizle namusunu koru, genç hiç bir şeye iltifat etmeden oradan ayrılıyor.” Zevaidi Ahmet bin Hanbel Musnedi 5.256. 
Peygamber s.a.v. hüsnü zanda bulunarak o genci yumuşaklıkla muamele etti. Onda hayır gördü şer ise arizi olduğunu, zinanın kötü ve fuhuş olduğunu, kalbi mutmain oluncaya kadar onu ikna etmeye çalıştı. Bununla birlikte Peygamber s.a.v. duasını aldı. Kaynak: El- iman bil Kur’an il kerim, vel kutubi semaviye. Dr. Ali Muhammed Muhammed el salabi sayfa 118-119. Anılan genç Peygamber s.a.v meclisine şehvet ateşi ile gelmişti yanından imam nuruyla çıktı. Allaha davet eden olgunlaşırsa ve bütün işleri düşünürse hikmet rükünlerinden bir rüknü kazanmış oluyor. Olgunlaşan Metodunda teenni ile yetinmemeli fiil ve sözlerinde sadece sebat etmesi yeterli olmadığını kalbine gelenleri, düşüncelerine, duygularını, hükümlerine kalbi üzerine icra etmesi gereklidir. Cenab-ı Allah buyuruyorken<<Birde hiç bilmediğin bir şeyin ardına gitme; çünkü kulak, göz, gönül bunların her biri ondan mesul bulunuyor.>> İsra suresi ayet 36 hiç bir dil bir sözü söylemez, bir olayı rivayet etmez, akıl bir hüküm vermez, davetçi bir işi kesinleştirmez, ancak her iki tarafından, her koşullarda ve her neticeden emin oluncaya kadar ta ki onun doğru olduğunda bir şek ve şüphe kalmasın.
O zaman Müslüman davetçi bu kaidelere sarılıp en yüksek derecelere ulaştığında teenni, hikmet ve doğruluğa hareket edecektir Allahlın izni ile. 
Kaynak: El Vesetiyetü fil Kur’nil Kerim Dr.Ali Muhammed Muhammed Esselabi sayfa 151.
Bunları davetçi Seyit Kutubun Fizilalul Kur’an’dan nakletmiştir. Allaha davet eden halis muhlis olması imtisal (emirleri yerine getirmekte) da örnek olması, davası için gerektiğinde Seyit Kutup gibi nefsini feda etmeli ve ömrünün bir kısmını zindanlarda geçiren davetçi, düşünür ve asrın imamı Said'i Nursi(Kürdi)'den naklen: taktire şayan sözünü dinliyelim.
"Aziz, Sıddık Kardeşlerim! الخيرفيمااختاره الله sırrıyla, bu meselemizin te'hiri hayırdır. Çünkü bütün mekteplerde ve dairelerde ve halkta, o ölmüş dehşetli adamın muhabbeti telkin ediliyor. Bu hal ise, âlem-i islama ve istikbale pek elim ve acı bir tesiri olacaktır. 
Şimdi ihtiyarımızın haricinde onun mahiyetine olduğunu, en başta ve en ziyade alakadar ve en son ondan vazgeçecek adamların ellerine kat'i hüccetler ile gösteren ve ispat eden risale-i nuru geçmesi, kemal-i merak ve dikkatle okunması öyle bir hadisedir ki bizler gibi binler adam hapse girse hatta idam olsalar, din-i İslam cihetiyle yine ucuzdur. Hiç olmazsa küfr-ü mutlaktan ve irtidattan en mütemerridleri bir derece kurtarır, meşkuk bir küfre çıkarır, mağrurane ve cür'etkârene tecavüzlerini tadil eder. (Şualar,344).
Yine büyük dava adamı Molla Said Nursi gibi davası uğrunda fedakarlık yapan ve ömürlerinin bir kısmını zindanlarda geçiren bir çok davetçiler görebilirsin. Her asırda olduğu gibi asrımızda da böyle davetçiler görmek mümkündür.
Maalesef Şark Medreselerinde okuyan ve öğrenen kişide davet ve tebliğde, evrensel olaylara gerçekçi bakış ve kuran-sünnet ölçüsünde değerlendirmelerinde bulunmalarında, noksanlık vardır. Muhakeme eksik ve yeterli seviyede değildir kitapların içeriğine ve kitapların sayfalarındaki ibarelerine kendini bağlıyorlar. İşleri nisabında bırakamıyorlar. Allah’ım dinde cahillikten bizi koru, bilmediklerimizi bize öğret.
Halil Emin Okuyan El-Ezheri. 2018








Kaynaklar:
• Mülakat, Gözlem, İnternet
• Telefon iletişimleri
• Mecmuatu Resaili Hasan el Benna
• İhyau Ulumud Din
• İslam Mezhep Tarihleri, Muhammed Ebu Zehra
• İstişardu el-Hüseyin ve Me’rekatu Kerbela, Dr. Ali Muhammed Muhammed Es-Salebi
• Muhtasaru Tefsirul Kurtubi
• Dicle üni. İlahiyat Fakültesi Hakemli Dergisi.Cevad Ergin makalesi.
• Kıymetul Zemen İndel Ulema, AbdulFettah Ebu Gudde
• Abdullah b. Ahmet, Fi Zevaidil Müsned
• Sahihul Ehadisul Kutsiyye
• İmanu bil Kur’an’il Kerim vel Kutubis Semaviyye, Dr. Ali Muhammed Muhammed Es-Salebi
• El Vasatiyyetu Fil Kur’an’il Kerim, Dr. Ali Muhammed Muhammed Es-Salebi
• Ed-Devletul Hadise Müslime, Dr. Ali Muhammed Muhammed Es-Salebi
• Fethu Rahmani ve Feydur Rahmani, Abdulkadir el Geylani
• Elfelsefetül İslamiyye vesiletuha bil Felsefetil Yunaniyye, Prof. İvadullah Cad Hicazi ve Prof. Muhammed es Seyyid Naim
• Tehafetül Felasife lil İmam el Gazali Darul Maarif Mısır (1966) 
• Edvaun ala Harekati Dave vel İslahi İslami fi asri Hadis, Dr. Ahmed Daim, Nida Yayınları, İstanbul, 2015
• Mevaizu Abdulkadir el Geylani
• El Urvetul Vuska, Cemaleddin Afgani-Muhammed Abduh
21-Fıkhi-Sire . Prof. DR. Muhammed Said Ramazan El-Buti.
22- Fıkhu sunne –Seyid-Sabık.
23-Şualar. Sait Nursi (sayfa).s
24-Dirase Tahliliye lil Fıkhi ve Usulihi. Dr.Mustafa Sait el-Hin. 

 
  Ki SEYDE
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
  Facebook beğen
Bugün 5 ziyaretçikişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol